Geçen günlerde küçük bir kýzýn hikayesine þahit oldum. Üç yaþýnda aile þiddeti yüzünden devlet tarafýndan korumaya alýnmýþ. Üç yaþýndan beri ailesi ona bir çocuðun saðlýklý yaþayacaðý ortamý saðlamadýðý için devletin kurumlarýný gezerek 16 yaþýna kadar gelmiþ. O þimdi 18 yaþýnda tek baþýna hayata atýlmaktan korkuyor.
Terapi dersinde hocalarý, önlerine beyaz bir kaðýt koyup hayattan istedikleri þeyleri sýralamalarýný istemiþ. Küçük kýz sadece “güven” yazmýþ, önündeki beyaz kaðýdýn kocaman boþluðuna. Güven!
Ötekine güven duymadan yaþanmaz. Ötekine güven duyma ihtiyacýmýzýn nedeni, hayatýmýzý idame etme imkanlarýmýz bir gün tehlikeye düþtüðünde ötekilerin sýcak ilgisi ve katkýsýný yüreðimizde hissetmek içindir.
Var olmamýz, mecburi özgürlüðümüz olduðu gibi ayný zamanda bize büyük bir sorumlulukta yükler. Ýçine doðduðumuz bedenimizin saðlýðýný korumaktan, bastýðýmýz topraðýn doðasýný korumaya ve oradan da birbirimizin hayata tutunma çabasýna destek olmayý da içeren bir dizi sorumluluklarýmýz var.
Biz birbirimizden sorumlu varlýklarýz. Bizi toplum yapan bu sorumluluk duygumuzdur. Sorumluluk duygumuzu kendi bencil ihtiyaçlarýmýz için sönümlendirip, onu kör ve topal bir nesneye dönüþtüremeyiz.
Günlük sýradan hayatýn içerisinde, pencereden bakarken sizin çöpünüzü ,size benzeyen ama balkonunuzda oturmayan birinin karýþtýrýp torbasýna yiyecek aramasýný lakayýt bir þekilde seyredemezsiniz. Bu manzara bize her þeyden önce insan olduðumuzu, yüreðimizin yaný sýra kocaman bir vicdana sahip olduðumuzu bize hatýrlatmalýdýr.
Vicdan, toplumun kültürüne, inancýna göre deðiþen bir kavramdýr.
Ýnancýnýz ne kadar güçlü olursa sizi o kadar rahatsýz eder vicdanýnýz.
Semtinizde birilerinin çöpten yiyecek toplama ihtimali, týpký oðlunuz evde yokken kurduðunuz akþam yemeði sofrasýndan zevk almamak, aç kalkmak gibi vicdanýnýzý yaralamalý ve harekete geçmenizi saðlamalýdýr.
Sorumluluk sahibi olmak demek, sabahýn erken saatinde okula göndermek üzere kapýda uðurladýðýnýz oðlunuz ya da kýzýnýzýn yakasýný, sabah soðuðunda üþümesi ihtimaline karþý sýkýca ilikleyip þapkasýný burnuna çekerken, hýrkayla okula yürüyerek gitmek zorunda kalan çocuðu hatýrlayýp, bir çare üretmek demektir.
Kýzýnýza sevdiði þampuaný seçerken yýkanamadýðý için saçlarý keçeleþmiþ küçük kýzý hatýrlamak zorundasýnýz.
Bazen alýþ veriþ merkezlerinde yaþlarý birbirine yakýn, hepsinin peþinde koþuþturan çok çocuklu anneler görüyorum.
Neden bu kadar çok çocuk yaptýklarýný düþünüyorum. Besleyebildikten sonra çok çocuk yapmakta bir mahsur görmüyorlar belki de.
Oysa anneler çocuklarý olduðunda tüm çocuklarý sahiplenirler. Bütün çocuklarýn annesi olduklarýný söylerler.
Açýk olmalýyýz. Etrafýmýza açýk olmalýyýz. Kalbimiz açýk olmalý. Hayata güvenmeliyiz. Güvenmek kalple ilgilidir. Zihin yanýltýcýdýr, gündeliktir.
Hayata seyirci kalmak, insan hayatýnda bir dönemdir. Pasif bir dönemdir.
Hayata katýlýmcý olmak yaþamaktýr. Bu da sorumluluk gerektirir.
Sorumluluðunuz kapladýðýnýz alan kadardýr.
Þöyle bir çocuk düþünün; okulda, sokakta herkeste hep gördüðü ama bir türlü ayaðýnda hayal edemediði, çok pahalý olduðunu düþündüðü bir çift spor ayakkabýyý sizin katkýlarýnýzla bir sabah uykudan uyanýr uyanmaz yaný baþýnda görüyor. Bu sevinci düþünün, bu coþkuyu.
Belki evinizin prensibi, olmazsa olmazýndan zeytinyaðýndan bir aylýðýna vazgeçip, bir çocuðun ayaklarýný ýsýtacaksýnýz. Paltosu olacak.
Siz çiçek yaðý ile idare ederken o insanlara güvenmeyi öðrenecek belki de.