‘Çoğulculuk sağlanamadı’ ise neyi savunuyorsunuz?

HSYK’nın ‘bildirici’ üyelerinden Bülent Çiçekli’nin Radikal gazetesine verdiği röportaj çok yararlı oldu!

Önce bir hatırlatma: Eski HSYK’da, üyeler yüksek yargıda seçiliyor, Kurul da yüksek yargı üyelerini seçiyordu. Yani bir tür ‘al o koltuğu, ver bu koltuğu’ durumu... Seçiciler, her adaya ayrı ayrı veriyor, böylece çoğunlukta olan seçmen grubu bütün üyeleri belirliyordu. 2010 anayasa referandumunda, HSYK üyelerinin milletvekili seçimi gibi seçilmesi öngörüldü. Ancak CHP Anayasa Mahkemesi’ne gitti ve yeni seçim usulü iptal edildi. (Kulislere göre, Yarsav grup olarak hareket ederlerse üyelerin çoğunu seçtirebileceklerini düşündü ve CHP’ye akıl verdi.) Sonuçta, ‘eski seçim sistemi’ ile yeni HSYK oluştu. 10 üyenin çoğunu da ‘hakim savcı tabanında organize olan grup’ seçti.

Üye’nin anlattıklarına geçelim;

- Üye, “Çoğunlukçu yapı oluştu” diyerek bu durumu doğruluyor; “Ama yine de Kurul geniş tabanlı temsil esasına uygun oluştu” diyor. Hem çoğunlukçu, hem geniş tabanlı nasıl oldu?

- Üye, bu çelişkiyle de çelişen bir başka şey daha söylüyor; “Farklı kaynaklardan üyelerin geliyor olması, çoğulculuğu öngören sistemin olması önemli.” ‘Çoğulculuğun sağlanamadığını’ söylememiş miydi?

- Üye, bir kez daha “Eski Kurul yapısı anomaliydi” diyor, ancak ardından “Mevcut yapı geniş tabanlı temsil esasına dayanıyor” diye ekliyor. ‘Çoğulculuğun sağlanamadığını’ söylememiş miydi?

- Üye, “eski HSYK’nın yargı sürecine etki ettiği ‘algısı’nı” hatırlatıyor. Ancak, bugün de ‘bir grup üye’ görülmekte olan davaya ilişkin bildiri yayınlıyor; Başsavcı’nın ‘usulsuzlük ve yasa dışı işlem’le suçlayarak dosyadan aldığı savcıyı savunuyor; rapor alıp izin uzatarak HSYK toplantısını bloke ediyor. Bu da aynı ‘algı’yı oluşturuyor.

- Üye, yargıda cemaat yapılanması iddialarına karşı, “Dünya görüşleri farklı olabilir. Bunu işlerine yansıtıp yansıtmadıkları önemli. Somut delil olmadan insanları etiketlemek yanlış” diyor. Görülmekte olan bir davaya ilişkin 13 üyenin bildiri yayınlaması; dosyaları UYAP’a girmeyen, adına görev yaptığı başsavcıya bilgi vermeyen, dosyayı basına sızdıran, bildiri dağıtan ve Başsavcı’nın bu yüzden dosyadan aldığı savcıyı savunması; rapor alıp izin uzatarak HSYK toplantısını bloke etmek; grup olarak hareket etme ve dünya görüşlerini işlerine yansıtmanın somut örneği değil mı?

- Üye, “HSYK’nın yapısını değiştirmeyi gerektirecek objektif, hukuki nedenler yok” diyor. ‘Çoğulculuğun’ sağlanamamasını HSYK’nın değişmesi için objektif ve hukuki neden saymıyor. Aksine, HSYK’da ‘çoğunluk grubun’ baskın olmasını savunuyor.

- Üye, yeni yasayla “Adalet Bakanı özel yetkili bakan, Kurul da ona bağlı genel müdürlük oldu” diyor. Bu ifadeler hukuki bir ‘teknik bilgi’ değil, yorum. Ve kimi köşe yazılarıyla bire bir paralellik arzediyor.

- Üye, durdurulan TIR’lara ilişkin “Ya MİT görevlileri uyuşturucu taşıyorsa? Suç ihbarı varsa savcı arar, tutanak tutar” diyor. Acaba, örneğin bir HSYK üyesinin aracı ihbar üzerine, ‘uyuşturucu’ örneğindeki gibi durdurulup aranabilir mi? Yoksa kimlik gösterdiğinde dokunulmazlığı var mı?

- Üye, “17 ve 25 Aralık soruşturmalarının delilleri kaybolmaz. Ama o savcıların yerine başka savcıların getirilmesi soruşturmaların sıhhatini etkiler” diyor. Deliller kaybolmayacaksa, yeni savcıların bakması neden yanlış? Bugüne kadar hakim savcılar ellerindeki dosyaları bitirince mi tayin edildiler?

- Üye, “17 Aralık soruşturmasına sonradan verilen savcının disiplin cezası var” diyor.

Bir disiplin cezası almış savcı başka bir dosyaya bakamayacaksa, meslekten atın gitsin!

- Üye, hakim ve savcıların yanlış kararlarına karşı açılacak davalarda tazminat ödemelerine de karşı çıkıyor. Yani; hakkınızda hayalet soruşturma yürüten; kameralar eşliğinde geceyarısı baskınıyla medya önünde hırsız, yolsuz ve rüşvetçi diye linç eden; yasa dışı ses ve görüntü kayıtlarını medyaya servis eden savcıya dava açıp kazanırsanız, parayı yine kendi verginizden alacaksınız! Savcı ‘pardon’ bile demeyecek!

Oldu!..