Çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi safsatasý

Ekonomide, maliye teorisinde çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alýnmasý gerektiði konusunda çok ama çok yaygýn, yerleþik bir inanç vardýr; bu duruma bir inanç adýný veriyorum, nedenlerini aþaðýda açýklamaya gayret edeceðim.

Türkiye’nin gündeminde bir vergi reformu konusu var, iyi ki de var, bu reformun dizaynýný  yapmak isteyenler çok önemli baþka þeyler de söylüyorlar ama bu önemli þeylerin arasýnda, yeni sistemde çok kazanýn çok, az kazananýn az vergi ödemesi gerektiði ilkesinin reformun merkezinde yer alacaðýný da öne sürüyorlar.

Söz konusu “çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alýnmasý gerektiði ilkesi” mutlaka ama mutlaka hem somut gerçeklik hem de soyut teori açýsýndan test edilmeli.

Meselenin hem uygulama hem de teorik problemleri var, isterseniz öncelikle iþin soyut tarafýndan, teoriden baþlayalým.

Anayasamýzýn 73. Maddesi vergide mali güç ilkesini sistemin temeline oturtuyor, mali gücün göstergesi olarak da hem anayasa yargýsý hem de idari yargý geliri birinci kriter olarak kabul ediyorlar.

Baþka bir ifadeyle vatandaþlarýn kamu harcamalarýnýn finansmanýna iþtirakýnýn gelirlerine göre olacaðý ilkesi temel ilke olarak kabul ediliyor; oysa bu kabul Allah’ýn bir emri hiç de deðil, vatandaþlarýn kamu harcamalarýnýn finansmanýna katýlýmýnýn, iþtirakýnýn tüketimlerine orantýlý olmasý da talep edilebilir ve muhtemelen de bu son kabul çok daha etkin ve daha da önemlisi daha da adil sonuçlara tekabül edebilir.

Geçerken þunu da söyleyelim, anayasal metinlerde, eðer yeni bir anayasa yapýlýr ise kamu harcamalarý yerineMUTLAKA kamu hizmet harcamalarý ifadesi tercih edilmeli, bu yeni muhtemel durumda kamu hizmeti niteliði taþýmayan kamu harcamalarý meþru ve yasal kabul edilmemeli.

Kamu hizmet harcamalarýnýn finansmanýnda gelir deðil de tüketim temel kriter olarak kabul edilir ise bu kabulün iktisat politikasý sonuçlarý iç tasarrufun artýþý, cari açýðýn azalýþý olarak da tezahür edebilir ama bugün temel konumuz bu deðil.

Kuramsal düzeyde “çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alýnmasý” gereði beraberinde artan oranlý tarifeleri de getirmek zorunda deðildir, tek oranlý bir gelir vergisi de az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alýnmasý ile uyumludur, yeter ki, yargýçlar meselelere açýk bir zihinle bakabilsinler.

Gelelim meselenin uygulama düzeyindeki sorunlarýna.

Çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alýnmasý gereði ilkesi ve artan oranlý tarifelerin bu ilkenin kaçýnýlmaz bir parçasý olduðunun kabulü içerdiði tüm teorik sorunlara raðmen belirli bir siyasi yaklaþým tarafýndan hayata geçirilebilir.

Nüfusun çok küçük bir bölümünün gelir vergi mükellefi olduðu, kayýtdýþý ekonominin çok yaygýn olduðu, vergi beyannamesi verme zorunluluðu olan kesimin darlýðý somut ekonomilerde “az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alýnmasý” ilkesini býrakýn adalete hizmet etmeyi, mevcut adalet durumunu çok daha bozan bir ilkeye dönüþtürebilmektedir, zira bu ilkeye tabi olacak mükellef sayýsý potansiyel gelir vergisi mükellef sayýsýnýn çok altýndadýr, vergiye tabi olmayanlar da hiç vergi ödemeyebilmektedirler.  

Türkiye vergi sisteminin temel öncelikleri kayýtdýþý ile etkin mücadele, beyannameli vergi mükellefi sayýsýný potansiyel düzeyine yaklaþtýrmak, artan oranlý tarifeler yerine mali güç ilkesi ile çeliþmesi mantýksýz tek oranlý tarifeleri benimsemekten geçmektedir.  

Türkiye gibi kayýtdýþýlýðýn yaygýn, beyanname veren mükellef sayýsýnýn çok düþük olduðu yerlerde dolaylý vergilerin adaletsiz olduðunu iddia etmek de çok anlamlý durmamaktadýr.

Vergi sistemleri çok üretken olduklarý için çok kazananlarý cezalandýrma müesseseleri olmamalýdýr; temel mesele de üretkenlik ile çok kazanma arasýndaki baðlantýyý saðlamlaþtýrmaktýr..    

twitter.com/KarakasEser