Çok korktuk!

 

Efendim, “Gezi” Erdoðan’ýn aklýndan bir türlü çýkmýyormuþ. Çok korkmuþ. Gezi’nin çiçek çocuklarý onu endiþelere gark ediyormuþ. Uykularý kaçýyormuþ... Unutamýyormuþ o günleri... 

Þanlý “Gezi nümayiþinizi” biz de unutamýyoruz, evet...

Bu kadar pervasýzlaþabileceðinizi, rezillikte sýnýr tanýmaz bir tutumu temellük edeceðinizi kestiremediðimiz için unutamýyoruz.

Gezi’nin “çiçek çocuklarý”ymýþ...

Þuna, zengin sýnýfýnýn “bindirilmiþ kýtalarý” desenize...

Normal ülkelerde yoksullar, iþsizler, koðulmuþlar, “ayak takýmý” tabir edilen kitleler ayaklanýr, bizde arkasýnda holding desteði bulunan okumuþ, eðitilmiþ, “aydýnlanmýþ” tuzu kuru þehir çocuklarý ayaklanýyor. Bu iþte bir terslik yok mu?

Gezi, hak arayýþýndaki kitlelerin haklý isyaný deðil, sýnýfsal bir itirazdý.

Devrim deðil, rezillikti!

Baþkalarýný kendinize (kendi sýnýfýnýza) yakýþtýramadýðýnýz için ayaklandýnýz. (Bkz. “Devrimciler burada, makarnacýlar-kömürcüler nerede?” sloganlarý.) “Göbeðini kaþýyan kýllý ayý” siyasetin ve iktisadýn merkezinde yer almaya baþladýðý için ayaklandýnýz. Tarihsel bir imtiyazdan geldiðinizi düþündüðünüz ve bu imtiyazý sürdürecek siyasi akýldan yoksun olduðunuzu fark ettiðiniz için ayaklandýnýz. Çaresiz olduðunuz için ayaklandýnýz. Merkel’in ve Soros’un gönlünü hoþ etmek için ayaklandýnýz. Pensilvanya’nýn dümen suyuna sokulduðunuz için ayaklandýnýz. Türkiye’ye çað atlatacak altyapý dönüþümlerinden ürktüðünüz ve iktidar olma þansýný ilelebet kaybettiðinizi anladýðýnýz için ayaklandýnýz.

Devrim yapacaktýnýz...

Holding destekli “sosyalist devrim” (!).

Etrafý yakýp yýkarak... Kamu araçlarýný ve binalarýný tahrip ederek... Ölerek... Öldürerek... “Sýnýf aþaðýlamasýna” dayalý sözleri espri diye dolaþtýrarak... Halka küfrederek...

Kemal Kýlýçdaroðlu gözlerinizden öpmüþtü.

Cem Boyner, size benzemekle (“çapulcu” olmakla) övünmüþtü.

Hani, “toprak satalým, borçlarýmýzý ödeyelim” diyen, en büyük hobisi hayvan öldürmek olan Cem Boyner...

Meltem Ünal Erzen hanýmefendi, “çapul”un sýnýrlarýný geniþletmek için Gezi’ye otobüs seferleri düzenlemiþti.

Pensilvanya icazetli Can Dündar hemen bir belgesel yetiþtirip çapuldan pay kapmýþtý... “Çocuðum kayýp... Çocuðumu bulamýyorum! Vali’den yardým istiyorum!” diye canlý yayýnda feveran eden, çocuðunun Ankara’da olduðu ortaya çýkýnca piþkin piþkin sýrýtan Can Dündar.

Ece Temelkuran hemþiremiz coþkuyla ünlemiþti: “Ay devrim bu Banu... Ýçimden devrim demek geçiyor.”

Banu Güven, “Devrim, evet... Benim de içimden devrim demek geçiyor Ece!” sözleriyle coþkuya coþku eklemiþti.

Özgür Mumcu kardeþimiz, “böyle devam etmesi halinde” birkaç belediye otobüsünün daha yakýlacaðý müjdesini vermiþti.

Heval Sýrrý Süreyya Önder, megafonla Gezi’ye eleman toplamýþtý.

Mevlana-Þems-Sultan Mehmet ayaðýndan paralarý götüren devrimin en güzel abisi Ahmet Ümit, raký masasýndan canlý yayýna baðlanýp, içindeki tahammülfersa “devrim canavarýný” çýkarmýþtý.

Dostoyevski okumaktan helak olmuþ Zeki Demirkubuz kardeþimiz bir kez daha özüne dönmüþtü: “Ben çok Dostoyevski ve çok Nietzsche okuduðum için, sýradan bir yerden bakamam. Gezi bir devrimdir.”

Dizi yazarý olduðunu öne süren aðzý bozuk serseri, Halk TV yayýnýna baðlanýp, “Çýk lan karþýma Tayyip! Delikanlýysan karþýma çýkarsýn!” diye baðýrmýþ, edebi kalitesinden örnekler sunmuþtu.

Hasan Cemal, “Sonu Menderes gibi olacak” plaðýný döndürmeye baþlamýþtý.

Ertuðrul Özkök nihayet sadede gelmiþti: “Demokrasi, bazen darbeler eliyle gelir.”

Buydu devriminiz.

Çapýnýz, idrakiniz, kavrayýþýnýz bu kadarýna elveriyordu.

Unutmadýk, evet. Unutmayacaðýz.

Unutulur rezillik olmadýðý için unutmayacaðýz.