Demokrasi sözcüðü ilk dillendirilmeye baþladýðýnda, Anadolu “demirkýrasi gelecek; dertler bitecek” deyiþiyle bu, ne olduðunu henüz tam anlamýyla kestiremediði kavrama yakýn durdu. Savaþ bitmiþ, Amerikan Genelkurmay Baþkaný George Marshall’ýn soyadýný taþýyan Marshall Planý açýklanmýþtý Washington’da Haziran 1947’de açýklanan bu planýn birbirini tamamlayan üç amacý vardý: Avrupalýlarýn kendilerini toparlamalarýna yardýmcý olmak, Amerikan sanayii için ihracat pazarlarýný geliþtirmek ve komünizmin yeþerdiði yoksulluk bataklýklarýný kurutmak.
Ýnönü, ABD’nin siyasal ve askeri desteðiyle Marshall Planý’ndan yararlanmak için, Amerikalýlarýn o yýllarda, çok önem verdiklerini her fýrsatta söyledikleri demokrasi ve serbest giriþime titizlikle uymanýn gereðini kavramýþtý. Yani demokrasinin ufukta belirmesinin en önemli nedeni batýnýn yani ABD’nin desteðine duyulan ihtiyaçtý. Yoksa milletin özgürlük isteðiymiþ, demokrasiye inançmýþ, serbest giriþime destekmiþ... Bunlar iþin kenar süsü bile deðildi!
Ýnönü ABD’den gelen iþareti almýþ, henüz savaþ bitmeden, 1 Kasým 1944 Yasama Yýlý açýþ nutkunda Türk siyasal düzenin demokratik parlamenter niteliðinden söz etmiþti. Daha sonra, 19 Mayýs 1945’de Ýnönü düzeni daha demokratik kýlmak için sözler verdiyse de bunlarýn neler olacaðýný açýklamadý. Derken Çiftçiyi Topraklandýrma Kanunu meclise sunuldu. Türkiye o tarihte hala küçük çiftçiler ülkesiydi. Toprak sahipliðinin yüzde 99.75’i beþ yüz dönümden az küçük çiftliklerden oluþuyordu. Zengin tarýmsal bölgelerde en çok elli dönümlük mülk vardý. Yaklaþýk 3 milyon köylü ailesini yaþatacak yeterli, ekilebilir toprak devletin mülkündeydi. Söz konusu yasa Mayýs 1945’te meclise sunuldu ve kullanýlmayan devlet arazilerini topraksýz çiftçiye daðýtmayý amaçlýyordu. Yasanýn 17. maddesi yoðun nüfusu olan bölgelerde 200 dönümden fazla topraða sahip olan çiftçilerin arazilerinin dörtte üçünü kamulaþtýrmayý öngörüyordu. Ayrýca köylüye de yirmi yýllýk faizsiz borç verilecekti.
Bu yasanýn tartýþýlmasý cumhuriyet tarihinde ilk kez hükümetin çok sert bir biçimde eleþtirilmesine neden oldu. Yasaya karþý çýkanlar 17. maddeye yoðunlaþýyor, bunun mülkiyet güvenliðini felce uðrattýðý, yatýrýmlara sekte vuracaðý, hükümetin çiftçiye tohum, traktör, pulluk gibi araç gereç saðlamak gibi bir niyeti olmadýðýndan bu yasanýn verimsiz tarýma neden olacaðýný söyledi. Ancak hükümet bunlarý tartýþmadý bile ve “ya bu yasa geçecek ya geçecek” tavrýyla yaklaþtý konuya. Adnan Menderes önderliðinde muhalefet de ülkede demokrasinin olmadýðýný söyledi meclis kürsüsünden. Demokrasi elbette yoktu da, bu gerçek ilk kez sözlü bir tokada dönüþüp hükümetin suratýnda patlýyordu. O güne kadar Ýnönü “demokrasinin hem en alasý hem de en hasý bizde var”, dedikçe Milli Þefin sadýk bendeleri onu ayakta alkýþlamýþtý! Sonunda yasa kabul edildi; hem de oy birliðiyle. Ýþte bu, CHP’de son yýllara deðin egemen olan disiplinin açýk bir göstergesiydi. Ancak 7 Haziran’da Menderes, Celal Bayar, Refik Koraltan ve ünlü tarihçi Fuat Köprülü CHP grubuna demokrasinin kurulmasýný isteyen ve Dörtlü Takrir diye bilinen önergeyi sundu. Bu önerge savaþ sonrasýndaki örgütlü siyasal muhalefetin baþlangýç simgesi oldu!
Ýþte, Anadolu’nun kendine özgü vurgusuyla Demirkýrasi ufukta belirmiþti.... Belirmiþti de ona ulaþmak için daha 60 yýl geçmesi gerekecek, demokrasi kan ve gözyaþý dolu ve belirli aralarla kesilecek, atanmýþlar seçilmiþleri içlerine sindiremeyecek Jakoben alýþkanlýklarýndan vazgeçmeyeceklerdi. Hala da vazgeçtiklerini söylemek mümkün deðil. CHP yýllar yýlý bir tür “kamçýlý medeniyet” uyguladý bu ülkede adýna da cumhuriyet dedi. Ve hala “ülkeye demokrasiyi biz getirdik” diyebilecek kadar da rahat nutuk atabiliyor seçim meydanlarýnda. Hayret ki ne hayret!!