"Toplumlarýn daðýlmasý, tarihsel amaçlarýný yitirdikten sonra baþlar. Tarihsel amaçlarýný yitirmiþ toplumlarýn kiþileri ne kadar bilgili, hünerli, atýlgan, cesur olurlarsa olsunlar, amaçlarýna sýrt çevirtilmiþ durumda iseler bütün bu yaþama güçleri aleyhlerine iþler."
Ýçinde yaþadýðý toplumla sahici bir iliþki kurarak geliþtirdiði fikirleriyle Türkiye'nin namusunu taþýyan aydýnlardan biri olan Kemal Tahir, Notlar/Çöküntü kitabýnda böyle diyor.
Yakýcý bir denklem Kemal Tahir'in yukarýdaki sözleri.
Batýlýlaþmanýn cenderesinden kurutulamadýðýmýz için bu denklemi de bir türlü çözemiyoruz.
Tartýþmalarýmýz da sahici olmuyor dolayýsýyla.
Elin kavramlarýyla birbirimizi yaralayýp duruyoruz.
Dile kolay...
Ýki yüz yýldýr bir cenderenin içindeyiz ve kendi kimliðimizle ve baþkasý arasýnda gidip geliyoruz.
Tarih kaderimiz olmuþ, yakamýzý bir türlü býrakmýyor.
Gazete günlük yazýlarýn mahfili.
Fakat sorunlarýmýz, dönüp dolaþýp kimlik meselesine gelince...
Toz mesabesindeki olaylarý, tarihin bilmem hangi dönemine atýf yaparak açýklanmak zorunda kalýyoruz.
Ama her þeyi tüketen bir devirdeyiz ve günün sonunda mesnetsiz kalýyor bütün tartýþmalar.
Rahmetli Hüsamettin Arslan ne diyordu:
"Kendisinden önceki düþünme gelenekleriyle baðlarýný koparanlar 'entelektüel' olamazlar; gelenekle hesaplaþmaksýzýn sosyolog, filozof, teolog, psikolog, fizikçi entelektüel olunamaz; gelenek 'entelektüel' olmanýn eþiðidir."
Ýçinde yaþadýðý toplumla sahici bir iliþki geliþtiremeyen...
Her fýrsatta toplumun ürettiði deðerleri küçümseyen bir güruhun söylemleri ile daha nereye kadar gideceðiz.
Onun için hafýzasýz kelimelerle örülmüþ cümleler birbirimizin kemendi oluyor.
Bu konuda en çok da gelenekten kopuk, anakronik tarih anlayýþý ile bezenmiþ ideolojik keskinliklerin bizi boðduðunu düþünüyorum.
Hele hele dünün çöküntüsü içinde devþirdiðimiz ideolojiler gerçekten ayak baðý.
Ve öyle bir anafor ki...
Bir ideolojiye mensup olmak ahlaki üstünlük saðlar vehmiyle hareket eden keskin inançlýlar, ülke gündemini esir alabiliyor.
Kavramlardan bahsediyoruz, fakat baðlamdan yoksunuz.
Yine olaylar üst üste bindi.
Bu köþeyi takip edenler hatýrlayacaktýr, hep hatýrlatýrým:
Günümüzde hak, ötekinin haksýz olmasý üzerine tesis ediliyor.
Þimdi içimizde oluþan kinin hak zannedip yüce fikirlerde mevzi arýyoruz.
Sýnanmamýþ ahlakýyla, baþkalarýný yargýlamanýn konforu...
Ýþte bu konfor çürümedir, çöküntüdür.
Konformistler sýnanmamýþ ahlaklarýný dayatýrken pusudaki fitne birden beliriveriyor.
Fitne zamaný deyip durmak gerekirken...
Tam tersini yapýyoruz ve içte biriken kini birden ortalýða boca ediveriyoruz.
Oysa mümin düþünmeli.
Kimliðimiz dilde gizli.
Dilimiz, dinimiz sabrý öðütler.
Ama duyan kim.
Her geçen gün yýðýnlarýn sözde adalet anlayýþý olan linç kültürü hayatýmýzý esir alýyor.
Fitne zamaný kimse var olamaz.
Çöküntü içinde herkes kaybolur.
Biz nevzuhur bir toplum deðiliz ki!
Temel ilkemiz vahdet, yani birlik.
Vahdet mayasýyla mayalanmýþ bir milletiz.
Keþke, vahdetle yoðrulmuþ dilimizi terennüm edebilsek.
Birbirimizi o zaman daha çok anlayacaðýz ya.
Geçen yazýmýzda þöyle demiþtik:
"Uðrunda birbirimizi boðazladýðýmýz kavramlarýn tarihine bakýn... Ya o dönemin þartlarý içinde yani 93 örtülü darbe süreci ile birlikte dönüþüme uðradýðýný ya da o çatýþmalý zeminde Batý'dan tercüme edilerek devreye sokulduðunu görürsünüz."
En azýndan dönemi yaþayanlar o günkü acýlardan ders çýkardýklarýný söylüyorlardý.
Ama kimse fýrsatý kaçýrmýyor.
Öyle bir körlük var ki...
Sol liberaller üzerinden kurulan etnikçi kumpasý kimse görmüyor, görmek istemiyor.
Mesnetsiz tartýþmalar içinde ise etnikçi tasarým hýzla ülkeyi esir alýyor.