Her yönüyle tuhaf, anlaþýlmasý güç ve hayatlarýmýzý çok derinden etkileyen bir süreçten geçiyoruz. Bu süreçten etkilenen sadece toplumsal hayatýmýz deðildir, belki de toplumsal hayatýmýzdan daha çok etkilenen bir olgu var, o da tek tek bireysel psikolojimizdir. Kýsa bir süre sonra bu vahþi felaketin sonuçlarýný hem toplumsal hayatýmýzda hem de bireysel psikolojimizde müþahade etme fýrsatý bulacaðýz. Hep birlikte buharlaþmayacaðýmýza göre eninde sonunda kendini dýþa vurmak gibi bir huyu olan gerçekler bütün çýplaklýðýyla ortaya çýkacaklardýr.
15 Temmuz gecesi beni en çok tedirgin eden bir mesele de Ýmralý'da nelerin olabileceði endiþesiydi. En az darbe kalkýþmasý kadar siyasal birliðimizi ve toplumsal huzurumuzu tehdit eden bir sorunun en sembol liderini neler bekliyordu? Kürt sorununun seyrini deðiþtirebilecek, meselenin çözümünde inisiyatifi ele geçirebilecek deðerde olan bu mevzinin darbecilerin eline geçme olasýlýðý hiç kuþkusuz dehþet vericiydi.
Ýmralý mevzisini "kayýplar" ya da "kazançlar" listesine yazmak hem toplum olarak kaderimizi hem de darbecilerin gerçek amaçlarýný belirleyecek kapasitede bir durumdur. Hiç kuþkusuz, darbeciler açýsýndan Ýmralý'nýn ele geçirilmesi resmen bir iç savaþýn kapýlarýný daha kolay aralamak demektir. Ýlk saatlerden itibaren, darbe ve darbecilerin organize olma hallerine ve stratejik davranýþlarýna baktýðýmda gördüðüm iki önemli ve niteleyici yan vardý: Birincisi çok belli ki darbeciler Türkiye darbeler tarihinden ziyadesiyle yararlanmýþlardý; organizasyon þemasý, bu durumun en büyük kanýtýydý. Ýkincisi, birden fazla mevziye basýnç uygulama kapasiteleri, hýzlý ve disiplinli manevra kabiliyetleri, bu konudaki hýz ve örgütlülük ister istemez beni deneyimli "yabancý" destekçiler ve "rehberler" olgusuna götürüyordu.
Kafamdaki bu sorularýn yanýtlarýný bulmak amacýyla geçen hafta sonu Ankara'da devletin güvenilir kaynaklarýnýn kapýsýný çaldým. O gün Ankara'da üst düzey bir yetkili ile yaptýðým görüþmede, bu yetkilinin ABD'nin özellikle de Pentagon ve CIA'in bu vahþetle ilgili anlattýklarý çok çarpýcýydý. ''Özellikle içinde sekiz askerin bulunduðu helikopterin aslýnda eski CIA istasyon þeflerinden ve F. Gülen'in ABD'de ikamet etmesinde referans olan GRAHAM FULLER'i Yunanistan'a kaçýrma operasyonu için kullanýldýðý ve o sekiz askerin esasýnda bir kamuflaj görevi görmekten baþka anlam taþýmadýðýný'' ifade etmesi, benim yanýt aradýðým sorunun en net cevabýydý. Aslýnda böylesine kanlý bir darbenin ABD'nin onayý, isteði ya da teþviki olmadan yapýlamayacaðý düþüncesi beynimde filizlendiðinde darbenin ilk anlarýnda ordunun büyük çoðunluðunun bu darbeye sessiz kalmasýndan da anlamýþtým.
Görüþmeyi sabýrsýzlýkla “Ýmralý'da o gece neler oldu?” sorusuna getirdiðimde üst düzey yetkili aynen þunlarý söyledi. ''O gece TSK'nýn en geliþmiþ savaþ helikopteri olan Cougar’la Ýmralý Adasý'na yönelik bir operasyonun bilgisine ulaþtýk. Bildiðiniz gibi Cougar’lar birer ölüm saçan savaþ makinelerinden farksýz deðil. Her iki yanýna konumlandýrýlmýþ silahlar dakikada 4 bin mermi atma kapasitesine sahip. Ýþte bu ölüm makinasýyla önce Ada taranýp çatýþma olduðu görüntüsü saðlanacaktý, sonra da sabaha doðru saat 04:00'te Abdullah Öcalan infaz edilecekti. Plan buydu ve bu plan için, bu eylemi tasarlayanlar, çok ciddi eðitim görmüþ 30 özel askeri savaþçý personel görevlendirmiþlerdi. Bu katillerin, yine bu katil beyinleri ile planladýðý Ýmralý eylem planý buydu.''
Bu bilgilerin ýþýðý altýnda þimdi rahatlýkla söyleyebilirim ki, bu darbenin amacý yönetime el koymak deðildir. Bu darbe kalkýþmasýnýn amacý, Suriye'ye sýkýþan Ortadoðu savaþýna yeni bir alan açýp, buna Türkiye’yi dahil etmektir. Darbe giriþim planý zamanýndan önce deþifre edilmiþ olmasýna raðmen, darbecilerin darbe planýný öne çekerek, darbe yapmaktan vazgeçmek yerine darbe yapmayý bu kadar kuvvetle ve ýsrarla arzulamalarý, niyetlerinin devlete el koyup, ertesi gün devleti rutin bir biçimde idare etmek olmadýðýný açýkça gösteriyor. Bütün dertleri, Türkiye’de de Suriye gibi bir iç savaþý sahnelemek. Çünkü akýl babalarýnýn oluk oluk para kazanacaðý yer iç savaþtýr.
Þimdi 1999 yýlýna gidelim ve o yýl gerçekleþen iki rehine transferini bugünün olaylarý ýþýðýnda yeniden ve soðukkanlý bir biçimde deðerlendirelim. Anlaþýlan o ki, 1999 yýlýnda, ABD rehinenin birini (A. Öcalan) bize teslim ederken, ötekini de (F. Gülen) bugünlerde kullanmak üzere yanýna aldýrmayý ihmal etmiyordu.
Cumartesi günü 1999 yýlýna özel bir parantez açýp Abdullah Öcalan'ýn teslim edilme nedenleri ile Fethullah Gülen’in ayný yýl Amerika'ya kaçýþý arasýnda var olan nedensellik iliþkisine odaklanacaðým.