Tekrarlamaya gerek var mý bilmem... Türkiye Cumhuriyeti’nin tek parti döneminden baþlayarak ikibinli yýllarýn baþlarýna kadar ýsrarla sürdürdüðü yanlýþ politikalar Kürt meselesini doðurmuþ ve büyütmüþtür. Devletin asimilasyoncu, inkarcý, baskýcý ve ötekileþtirici çizgisi sistemin temel politikasý olmuþtur. Politika böyle olunca Kürtlük bir tehdit ve takip edilmesi gerekli unsur haline gelmiþtir. Paralelinde de son otuz yýlýn terörü; o terörle mücadele adýna yasa dýþýlýk, hukuksuzluk ve daha fazla þiddet geldi...
Türkiye’nin üniter devlet yapýsýnýn tehdit altýna giriþi de bu politikalarýn sonucu olmuþtur, çözüm sürecinden dolayý deðil. Kürtleri tanýmayan, tanýdýktan sonra da bir türlü kabul etmeyen resmi anlayýþ sadece sosyal barýþý tehlikeye atmakla kalmadý, beraberinde üniter yapýnýn korunmasýný da zorlaþtýrdý. Baský arttýkça ayrýlýkçýlýk zemin buldu, zemin bulan ayrýlýkçýlýk giderek politik derinlik kazanmaya baþladý.
Üniter yapýyý korumanýn yolu olarak müracaat edilen silahlý çözüm giderek tersine sonuçlar üretmeye baþladý. Siyasi sonuçlar bir yana amansýz bir can kaybý ve arkasý kesilmeyen bir toplumsal gerilim üretti. Kürt meselesi ve terör problemi içeride ve dýþarýda Türkiye’nin yumuþak karný haline geldi.
Siyaset devleti yönetmeye baþlayýnca
Bugün gündem çözümdür...
Türkiye, on yýl önce, otuz yýl önce, elli yýl önce yapmasý gerekeni bugün yapabiliyor. Çünkü, ilk kez siyasi irade bütünüyle sisteme hakim durumdadýr ve o iradeyle birlikte toplum bütün yönleriyle çözümün ne kadar gerekli ve deðerli olduðunu takdir etmektedir.
Asker-sivil bürokrasi için Kürt meselesini çözmemek malum sebeplerden dolayý maliyet üretmiyordu. Aksine, böylesine derin bir problem yaþanýrken demokrasiyi, hukuku ve temel haklarý baský altýna almak kolaylaþýyordu; dolayýsýyla da merkezi iktidarýn altýn hisseli ortaðý olmak garantiydi.
Siyasal irade ise soruna böyle bakamaz; bakmýyor da...
AK Parti iktidarý bu temel nedenle; gerçek anlamda vesayetsiz bir yönetim fýrsatý bulduðu 2010 Eylül referandumundan sonra hiç vakit kaybetmeden soruna el attý. Genel seçimin ardýndan 2012 Aðustosunda Ýmralý ile görüþmeler baþladý. Baþbakan, görüþmelerin yapýlmakta olduðunu bu yýlýn Ocak ayý baþýnda kamuoyuna açýkladý ve sonra yaþanan geliþmelerin hýzlý temposu ortada...
Ana hatlarýyla bu süreci de özetleyelim de üniter yapý üzerinden baþlatýlan son çözüm karþýtý giriþimlerle umulan atmosferin gereksizliði anlaþýlsýn.
Kesin olan bir þey var ki PKK’ya taviz verilmemektedir. Taviz verilmiþ olsa Öcalan, PKK’nýn eylemsizliðini, sýnýr dýþýna çekiliþini ve silah býrakma kararýný paralel þartlara baðlardý. Böyle olmadý, Türkiye süreçten elde edeceði en büyük faydayý daha en baþta elde ediyor.
Bununla birlikte devlet, PKK ile Kürtlerin temel ve demokratik haklarýný da pazarlýk konusu yapmýyor. Çünkü, Kürtler zaten bu ülkenin vatandaþlarýdýr. Onlarýn hakký ve hukuku sadece ve öncelikle devletin sorumluluðundadýr.
Demokrasiyi gurur meselesi yapalým
Bu vesileyle altýný çizmek lazýmdýr ki, 300 civarýnda emekli asker, akademisyen ve yazarýn yayýnladýðý bildiri içerdiði kaygýlar itibariyle yersizdir. Eski Türkiye’nin endiþelerini tekrarlamaktadýr. Milli ve üniter devletin devamý ve güçlenme garantisi sadece herkesin kendisini iyi hissedeceði çözümle mümkündür. Kürtlerin suratýnýn asýk kaldýðý, ikinci sýnýflýk duygusunun giderilemediði bir ülke, kaç kere tekrarlarsanýz tekrarlayýn “milli” olamaz. O ülkenin üniter devlet yapýsý hiçbir zaman endiþelerden uzak kalamaz. Milli olmak ve üniter yapýyý korumak bu topraklar üzerinde yaþayan herkesin kendisini eþit hissetmesi, ayrýmcýlýk duygusundan uzaklaþmasýyla mümkündür.
Yanlýþ yýllarýn yanlýþ politikalarý bizi bu duygulardan uzaklaþtýrmýþ ve “milli-üniter yapý” perspektifini zayýflatmýþ olsa da tarih bugün önümüze yapýlan hatalarýn telafisi için bir imkan sunmuþtur...
300 aydýn gerçekten bu kaygýlarý taþýyorsa -ki, þüphem yok- istediklerinin garantisi çözümdedir. Üstelik, tam da þimdi içinde bulunduðumuz çözüm hattýndadýr.
Bunu anlamak için de bir diðerimizin mutluluðunu etnik gurur meselesi yapmamayý öðrenmemiz lazýmdýr.