Çözüm süreci, hukuki düzenlemeler ve insan hakları

2003-2010 (referandum) seneleri arasında bizim mahalleden arkadaşlar, bizim mahalle derken ne demek istediğim belli, bana ve başka yakın arkadaşlara, AK Parti’ye verdiğimiz desteğe kızdıkları için,“yahu eleştirilecekleri bir konu dahi yok mu?” diye sorarlardı. 

Ben de, özellikle 2006, 2007 ortalarında o arkadaşlara “Vallahi, arıyorum, bulamıyorum” diye yanıt verirdim.

Ekonomi çok hızlı büyüyordu, inanmakta zorlandığım hukuk reformları sayesinde senede 22 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye yatırımı geliyordu, AB sürecine güçlü destek vardı, türban, katsayı, andımız gibi sorunlar geride kalıyordu, vs.

2010 sonrası havanın değiştiğini herkes görüyor, bugün bana aynı soru yöneltilse, “Vallahi, arıyorum, bulamıyorum” diye yanıt vermem çok zor olur doğrusu.

Zaten ben de beklenti çıtamı aşağıya çektim, çözüm süreci yani kürt ve anayasa meseleleri, Siyasi Partiler Kanunu meselesi hallolsa, ben yine de AK Parti iktidarlarının gelmiş geçmiş hükümetler arasında en başarılıları olduğu görüşümü koruyacağım.

1 Ekim 2014 Çarşamba tarihli ve 29136 sayılı Resmi Gazetede çözüm sürecinin detaylarına ilişkin önemli bir karar yayınlandı. Bu kararın başlığı şöyle: “Ekli “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine dair Kanun Kapsamında Yürütülecek Çalışmalara İlişkin Esaslar”ın yürürlüğe konulması; 10/7/2014 tarihli ve 6551 sayılı Kanuna göre, Bakanlar Kurulu’nca 30/9/2014 tarihinde kararlaştırılmıştır.”

Kararın ekinde de on bir başlık var ve söz konusu on bir başlıktan ikincisi “hukuki düzenlemeler ve insan hakları”.

Ne yalan söyleyeyim, bu “Hukuki düzenlemeler ve insan hakları” alt başlığı beni biraz düşündürüyor zira 2014 Ekim ayında kürt meselesine, eşit vatandaşlık anlayışına yönelik “Yürütülecek çalışmalara ilişkin esaslar” başlığı altında hukuki ve insan haklarına yönelik düzenlemeler yapmak gerekiyor ise neden bugüne kadar bu işleri artık bir çırpıda bitirmediğimiz sorusu aklıma takılıyor.

Daha açık olarak yazayım, kürt meselesinde, çözüm sürecinde çok önemli bir mesafe alınmıştır, kimseye haksızlık yapmayalım ama benim kanaatim Anayasanın 66. Maddesi (herkes türktür) kaldırılmadığı müddetçe alınan mesafe de kalıcı olmayacaktır.

Siyasal iktidar şayet 2015 seçimlerinden önce böyle bir adımı, 66. Madde değişikliğini, siyaseten rantabl görmüyor ise, yine de 2015 seçimlerinde yeterli TBMM çoğunluğu yakalanır ise Anayasada hangi değişikliklerin nasıl yapılacağını artık tartışmaya açmak zorundadır.

2015 seçimleri muhtemelen ve ne mutlu ki yeni anayasa ekseni üzerinden gerçekleşecektir.

AK Parti, çok net söylüyorum, anayasal değişiklikleri HSYK-Başkanlık sistemi parantezine sıkıştırır ise herkes, başta da Türkiye zararlı çıkar.

2015 genel seçimlerinde sandığa gidecek elli milyondan fazla seçmen oylarını somut anayasal değişiklik önerileri ve bu öneriler çerçevesinde TBMM’de oluşacak koalisyonlar doğrultusunda kullanmalıdırlar.

ÖNEMLİ GÖRDÜĞÜM BİR NOT: Sayın Leman Sam’ın kurban ibadetine yönelik görüşleri çok geniş kitlelere, asırlardır süren bir geleneğe karşı hiç hoş olmadı, bu ifade hukuken bir suç değil ama inançlara yönelik bir saygısızlık. Leman Sam’ın bu ifadesine yönelik Sayın Başbakan da, Sayın Bülent Arınç da, başkaları da çok sert eleştiriler yönelttiler, haklarıdır. Ancak, keşke, bu tür eleştiriler siyasal görüşlerimizin çerçevesini aşsa, geniş kesimlere saygısızlığa, hakarete varan her ifadeye yönelik dile getirilebilse. Geçtiğimiz günlerde Yeni Şafak gazetesi yazarı Sayın Yusuf Kaplan Erasmus öğrenci değişimi programına katılan öğrencilere yönelik hukuken suç olmayan ama çok saygısızca, terbiye sınırlarını çok aşan ifadeler kullandı, Erasmus kelimesi ile Orgasmus kelimesi benzetmeleri yaptı (Yeni Şafak, 28 Eylül 2014, “Erasmus değil Orgasmus projesi”). Unutmayalım Türkiye’de artık Erasmus programına katılan öğrenci sayısı on binlerle ifade ediliyor, bir eğitim süreci söz konusu olan, eleştirilebilir ama eleştirinin de bir adabı olması lazım. Üstelik Yusuf Kaplan’ın bu terbiye sınırlarını çok aşan eleştirisi Avrupa’da Erasmus programına katılan öğrencilerin üniversite sonrası iş bulma şanslarının katılmayanlara oranla iki kat arttığının açıklanması ile de aynı günlere düştü. Mesela Sayın Bülent Arınç, mesela bazı köşe yazarları Leman Sam’ı eleştirdikleri kadar Yusuf Kaplan’ı da eleştirsinler ya da tersi, Türkiye kutuplaşma konusunda çok olumlu bir mesafe almış olur.