Çözüm Süreci Kobani’den mi geçiyor?

Geçen hafta önce Diyarbakır’da sonra Şanlıurfa’daydım. Diyarbakır’da Tarım ve Hayvancılk Bakanı Sayın Mehdi Eker’in, adı şimdiye dek hep şiddet haberleriyle anılan bölgenin kadim kültürünü ve gülen yüzünü aksettirme çabasının bir parçası olan Karpuz Festivali vardı. Doğrusu şehrin festivale gösterdiği ilgi, elli kiloyu aşan karpuzlara gösterdiği ilgiden fazlaydı ve sahnede Kürtçe mevlitten pasajlar okuyan bir bakanın varlığı, Türkiye’nin aslında neyi başardığının da açık bir göstergesiydi. 

Devletin Kürt meselesinde değişen paradigmasının, atılan demokratikleşme adımlarının, ölümleri durduran çözüm sürecinin bölge şehirlerine yansıması müthiş. 

Kobani’deki savaşın yarattığı gerilim, süreci baltalama gayretindeki PKK unsurlarının okul yakma, yol kesme gibi terör eylemleri yahut Kürt siyasi hareketinin diğer siyasi oluşumları baskı altına alma çabası sürse de bunlar PKK medyasının yahut süreç ve hükümet karşıtı cephenin yansıtmaya.çalıştığı gibi değil asla.

Evet, Kürtlerin sınırın öte yanında darda ve savaşta olması, IŞİD terörünün Kobani’ye yönelmesi Türkiye Kürtlerini de üzüyor geriyor lakin bölgede görüştüğüm hiç kimse Kandil’den yapılan açıklamaları paylaşmıyor. KCK’nın başı Cemil Bayık’ın ve selefi Karayılan’ın “Kobani düşerse çözüm süreci biter” minvalindeki sözlerinin bölgede bir karşılığı yok yani. PKK tabanında bile yok. Olan da örgütün kemik yapısındaki dar bir kadroyla sınırlı.

Öcalan sürecin çok önemli bir aşamaya geldiğini, IŞİD’in bir İsrail projeji olduğunu ve rehinelerin Hükümeti düşürmek için kullanıldığını ifade ederken dağdakilerin ve  ovadakilerin kamuoyu önünde Hükümeti sıkıştırmak için giriştiği basit söylemlere kimsenin itibar ettiği yok yani.

En fazla diyeni, “Burada hükümetin IŞİD’i desteklediğine dair çok fazla söylenti var, inanmıyoruz ama kafamız karışıyor, çözüm sürecinin ilerlemesini, herkesin çocuğunun evine dönmesini istiyoruz, bir yandan da aklımız fikrimiz kalbimiz Kobani’de” diyor. Daha fazlasını değil.

Varlığı inkar edilmiş, dili yasaklanmış, şiddet ve baskının her türünü görmüş, gencecik evlatlarını toprağa vermiş bölge insanı için bugün yürümekte olan çözüm sürecinden daha değerli bir şey yok çünkü.  

Nihai çözüme bu kadar yaklaşmışken, dağdaki çocuklarının eve dönüşleri için gün sayılırken savaşın bırakın yeniden başlaması ihtimalini, buna dair sorumsuz söylemler bile bölge insanını irrite ediyor.

Türkiye zenginleşip demokratikleşirken bölgenin sosyolojisi ve siyaset okuması da çok değişti. Süreci bitirme söyleminin bile örgüte bedelinin ne kadar ağır olacağını görmek için kahin olmaya gerek yok o yüzden. 

Dağa çıkarılan evlatları için ilk kez meydanlara çıkıp PKK’ya meydan okuyan bölge insanının, çocuklarının ölüme gönderilmesi karşısında sessiz tepkisiz kalması düşünülebilir mi?.

Ayrıca süreç sayesinde sivil siyasete dönmesi için kapı aralanan örgütün bu imkanı heba etmesi, bırakın başka Kürtlerin körpe çocuklarını düşünmeyi, kendi geleceklerini de karartmaları demek olacaktır ki en başta buna Öcalan müsaade etmez. Son sözü söyleyecek olan odur ve Öcalan’ın siyasi aklının nasıl işlediğini süreç boyunca net olarak gördük.

Türkiye genel kamuoyu 2013 başından bu yana çözüm sürecine -Kürt kamuoyu gibi tıpkı- giderek artan oranda destek veriyor. Barış ve huzurun tesisi için atılan onca adımın, edilen duanın boşa çıkmayacağına inanç da yüksek. 

Ama bundan sonra alınacak yolun, Kürt siyasilerince Kobani’ye bağlanması, hatta gerek şart olarak işaretlenmesi anlaşılır gibi değil. Açık söylemek gerekirse aklıllı işi hiç değil. 

Hele de hem Kobani’de IŞİD saldırılarına karşı Türkiye’den silah isteyecek hem de okul yakıp üstüne bir de Türkiye’yi çözüm süreciyle tehdit edeceksiniz.

Üstelik Türkiye bir hafta gibi kısacık bir zaman diliminde 160 binden fazla Kobaniliye  sadece kapılarını değil kalbini de açıp içeri buyur etmişken.. Ve de sınırdan öteye savaşmak için geçişler mümkünken, yaralılar bir şekilde tedavi edilirken.. Sürece dair güçlü cümleler kurulup takvim netleşirken..

Bu çelişkilerin, basit oyunların Türkiye genel kamuoyu kadar Kürt kamuoyu tarafından da görüldüğünü fark etmiyor mu acaba Kürt siyasileri? 

Öyleyse hatırlatmakta fayda var: Çözüm süreci elbetteki öncelikle Türkiye’deki sorunu çözme iradesi ve isteğidir. Bölgedeki yayılma temayülü gösteren devasa sorunlara iliştirilmesi sadece buradaki süreci daha kırılgan hale getirmez. Burada istikrar bozulur süreç akamete uğrarsa güçlü ve iç barışını sağlamış bir Türkiye’nin bölgeye ve bölge Kürtlerine desteğini ve işbirliğini de sıkıntıya sokar. Türkiye’si olanın başka şeye, başka birine ihtiyacı olmaz.