Çözüm Süreci sancısı

İmparatorluk bakiyesi ülkeye, seküler ulus devlet gömleğinin en ilkel versiyonunun giydirildiği ilk günden beri, ‘ismi konulmamış bir toplumsal ve siyasal mukavemet damarı’ memleket vasatını muhafaza etmeye gayret etti. Bu, oldukça derinden, sessiz ve vakur bir şekilde gerçekleşti. 

Cumhuriyet’in ilk döneminden itibaren, ülkede varoluşsal olarak birbirinden ayrı iki dünya zuhur etti. Birileri, Cumhuriyet’le beraber ortaya çıkan yeni durumu kazanımları olarak okuyup, kısa sürede adaptasyonunu en pespaye şekilde tamamlarken; milletin kahir ekseriyeti ise ülkedeki ‘de facto’ durumu dikkatle seyrederek ve nesilden nesile aktararak hafızasını canlı tuttu.

Bu hafızanın varlığını ancak 2002’de fark edebilen seküler entelijansiya, hâlâ ‘2002 Devrimi’nin mahiyetine dair ciddiye alınabilecek bir fikir geliştiremediği gibi, mezkûr toplumsal kesimle ünsiyet kurmak için ihtiyaç duyduğu kavram setinden ve lügatten de bihaber görünüyor. İşin hazin yanı, bu umurlarında da değil.

Gerçekten ibretlik bir durum söz konusu. Zira 2002 Devrimi’ni ıskalasanız da, AK Parti fenomenini anlamaya çalışabilirdiniz. Veya AK Parti’yi taşıyan toplumsal muhayyileyi ve onun oluşturduğu ekonomi-politik dalgayı göremeseniz dahi, Erdoğan’ı fark edip üzerine düşünebilirdiniz. Ya da bunların hepsine gözünüzü kapayacak kadar keskin inançlı bir seküler mürid olsanız bile, kontrolsüz bir şekilde müşteki olduğunuz bu yeni fenomenin varlığına dair bir an olsun düşünmeniz beklenirdi. Ancak olmadı. Bugünlerde, Çözüm Süreci üzerinden ortaya çıkan seküler entelijansiya trajedisi, tam da bu iki ayrı dünyanın elit dönüşümünde ıskartaya çıkan kısmının ruh halini resmediyor. Karşımızda asırlık bir trajedinin, her dönüm noktasında arz-ı endam etmiş tahripkâr çıkışını görüyoruz.

Milletin ancak hafızasında koruyabildiği her bir gaspın arkasında da, benzer aklı bulmakta zorlanmazsınız. Bugüne kadar en trajik ve kanlı neticelerin ortaya çıkmasını sağlayan bütün projelerin muhakkak mimarisinde, inşasında veya taşere edilmesinde rol oynamış olan bu aklın, Çözüm Süreci’ne dair daha farklı tepkiler vermesini beklemek naiflik olurdu. Derin bir huzursuzluk içerisinde ‘işinin öznesini kaybediyor olmanın korkusu’nu şımarıklık, Cumhuriyet’in varoluşsal korku olarak kodladığı ‘bir unsurun diğer unsura dair sorunu çözüyor oluşu’na imrenişini ise kıskançlık olarak yansıtmalarına şaşırmamak lazım.

Ergen dönemini yarım yüzyıl önce tamamlamış birkaç ismin önderliğinde, oldukça sıradan bir ergen aklı, memleketin en can yakıcı meselelerine dair olabilecek en sorumsuz pozisyonun hızla tüketilmesini sağlıyor. Allah’tan 2002 Devrimi’yle ve Erdoğan’ın duruşuyla ‘sağcı aşağılık kompleksi’ geriletilip yerine ‘özgüven sahibi ve kendi dili olan bir damar’ yerleşmeye başladı da, en hafif tabirle ‘Kemalist ihtiyar huzursuzluğu’ yaygın bir fitneye dönüşmeden ihata edilebiliyor.

Bu elbette sorunun bittiği anlamına gelmiyor. Sekülerizm ve sol-liberal ortak paydası üzerinden Kürtlere cüzi oranda, PKK dünyasına ise etkili bir şekilde fitnelerini ulaştırabiliyorlar. Çözüm Süreci’nin ulaştığı en son safhaya dair ‘nasıl huzursuz olunabilir’ şeklindeki cevabı oldukça zor suale, olabilecek en rahat ve vurdumduymaz bir şekilde cevaplar verebilmeleri, ibretlik manzaraların ortaya çıkmasını sağladı.

Aynı aklın, modern Türk siyasi tarihindeki her kırılma anında nasıl cevaplar vermiş olduğunu düşününce, yaşadığımız felâketler daha iyi idrak edilebilir. Tevarüs yoluyla yüzyıllık sapmaları nesilden nesile aktardılar ve karşımızda değişmesi oldukça güç bir fanatik cemaat olarak duruyorlar.

Arap İsyanlarının ardından oluşan küresel atmosferi de arkalarına almış durumdalar. Bu ise onları güçlendirmekten ziyade, yabancılaşmalarını daha da derinleştirip, muhkem hale getirdi. Artık neredeyse laf anlamaları mümkün değil. Farklı dünya tasavvurlarına saygı duymak, milletin onların tahayyülüne meyletmediği gerçeğiyle yüzleşmek yerine, fanatik bir şekilde millet ile cedelleşmeyi tercih ediyorlar. AK Parti ya da Erdoğan kod ismiyle boğuştuklarını düşündükleri durumun, ‘memleketin vasatı’ olduğunu kabullenmek istemiyorlar.

Çözüm Süreci’nin elitler üzerinde oluşturduğu baskıyı taşımaları, bu topraklardan sadır olan kurucu iradeyi ve 2002 Devrimi’ni sahici bir şekilde idrak etme yeteneklerine bağlı. Böylesi bir fonksiyonu olmayanların, Çözüm Süreci’yle cedelleşmekten başka bir yol tutturmakta zorlanmaları gayet normal. Şimdilerde, bir asır önce yaşanan sapmanın güncel ama zayıflayan bir tezahürü olarak varlıklarını sürdürüyorlar. Çözüm Süreci bizatihi bu aktörler için turnusol testi işlevi ifa ediyor. Gidişat ise açık bir şekilde aleyhlerine işliyor.