Ýslamofobi’nin kaynaklarý ve dinamikleri çok çeþitli, tarihsel oluþumu ise uzun ve karmaþýk olmakla beraber, kabaca iki türünden bahsetmek mümkün. Birincisi, Müslümanlarýn azýnlýk olarak yaþadýðý ülkelerde görünen Ýslamofobi. Bu türün, Batýlý medya manipülasyonu ve köpürtmesinden dolayý en yaygýn ve en etkin olduðu farz edilir. Ýkincisi ise Müslüman ülkelerdeki Ýslamofobi’dir. Bu tür, Ýslam-dýþý toplumlardaki Ýslamofobi’ye göre daha karmaþýktýr.
Ýslamofobi’nin Çözüm Süreci’yle nasýl bir alakasý olabilir? Kobani marifetiyle somut bir þekilde açýða çýkan, Arap isyanlarýyla seslendirilen ve AK Parti iktidarýyla birlikte ise utangaç bir þekilde hissettirilmeye çalýþýlan tepkinin koordinatlarý, Ýslamofobi’nin de tartýþmaya dâhil edilmesini mümkün kýlmaktadýr.
Yerli Ýslamofobi, aðýrlýklý olarak sýnýfsal refleksler üzerinden inþa edilse de, özünde teolojik nefretten baðýmsýz deðildir. Oluþturulan tehdit algýsýna bakýldýðýnda, yerli Ýslamofobi’nin hallerinin, Batýlý Ýslamofobi’den ateþ çalan ama çok daha acýmasýz adýmlar atan bir tabiatý vardýr. Mýsýr’daki kanlý darbenin, Suriye’de kýrk yýlý bulan diktatörlüðün iktidar kodlarýnda Ýslamofobi önemli bir vazife ifa etmiþtir. Her iki örnek de, günlük dini görünürlükle fazlaca sorunlu olmamýþlarsa da, iktidar mimarisi söz konusu olduðunda, Ýslamofobi’nin en vahþi hallerini sergilemekten geri durmamýþlardýr.
AK Parti iktidarlarý da, bir yönüyle ülke içinde ve dýþýnda bazen açýktan dile getirilse de, Ýslamofobik yaklaþýmlarla sert imtihanlardan geçmiþtir. Vesayet rejiminin, Arap rejimlerinden farklý olarak, günlük dini görünürlükle de sert bir mücadeleyi tercih etmiþ olmasýnýn yaratmýþ olduðu büyük tepki, AK Parti döneminde demokrasinin derinleþmesinde kurucu bir etkene dönüþmüþtür. Ýlkel seküler baskýcý uygulamalar, AK Parti marifetiyle, kapatma davasý gibi büyük badirelere sebep olsa da, suhuletle yönetilerek, ortadan kaldýrýlmýþtýr.
Arap isyanlarýyla birlikle, Ýslamofobi farklý bir kýlýkla yeniden arzý endam etmeye baþlamýþtýr. AK Parti’nin dýþ politikasýný Ýslamcýlýk üzerinden mahkûm etmek üzere, yerli aktörlerin Batýlý argümanlarý birebir tükettiði bir dönem baþlamýþtýr. Ýlginç olan, bu yeni dalganýn sürüklediði aktörlerin çeþitliliðidir. Bir anda Kemalist, sol, liberal ve Kürt milliyetçisi kesimler benzer bir diskuru tüketmeye baþlamýþlardýr.
Bu durumun ilginç tezahürlerinden birisi de Çözüm Süreci’nde yaþanmaktadýr. 2013 Nevruz mesajýnda, açýkça Ýslam vurgusu yapan Öcalan’la birlikte, PKK çevrelerinde de Ýslam tartýþmasý gündem oluþturmuþtur. Oldukça araçsal olan bu tartýþmalarýn, sahici bir düzlem inþa etmesi neredeyse imkânsýzdýr. Zira 6-7 Ekim olaylarýnda, tekrar su üstüne çýkan dile ve yaklaþýmlara bakmak, iþin özüne vakýf olmak için yeterlidir.
Bütün perspektifini, sadece IÞÝD’i þeytanlaþtýrmak üzerinden þekillendiren aktörler oldukça konforlu bir alan yarattýklarýný düþünmektedirler. IÞÝD karþýtlýðýnýn saðladýðý kamuflaj altýnda, açýkça Ýslamofobik cinayetler iþlendi. Yaþanan vahþet karþýsýnda sergilenen vurdumduymazlýðýn bir ayaðý, ‘Kürt meselesi dünyasý’ tekelini elinde bulunduran entelektüel hegemonyanýn Ýslamofobik karekteridir. Diðer ayaðý ise Kürt sosyolojisinin Ýslami hassasiyetlerini neshedecek güçteki ergen Kürt milliyetçisi damardýr. Bu ayaklardan birincisinin deðiþmesi ya da ahlaki bir duyarlýlýk göstermesi bir yana, çok daha büyük bir entelektüel vandalizme savrulmasý beklenmelidir. Ýkincisi ise tedrici bir þekilde organik Kürt sosyolojisiyle yüzleþmek durumunda kalacaktýr. Nevruz mesajýnýn altýnda ezilenlerin, bu sosyolojiden kaçmasý imkânsýzdýr.