1 Mayıs’ta Tunceli-Dersim’deydik,Seyit Rıza Meydanı’nda. 1937’de Elazığ Buğday Meydanı’nda asılmadan evvel son sözleri: “Evladı Kerbelayız. Suçsuzuz. Ayıptır, günahtır, zulümdür, cinayettir..” Siyasi tarihimize “tedip ve tenkil” olarak giren bu büyük faciayı İsmet İnönü ise şöyle değerlendiriyordu: “Dersim meselesini ortadan kaldırdık son verdik Dersim müşkilesinden kurtulduk Dersim’i her türlü askeri hareketlerle temizledik.” Devletin tunç’tan eli, Der/Sim; yani “gümüş kapısı”nın başına bir balyoz gibi inerken, 1935’te yönetimi hakkında özel kanun çıkarılmış tek ilimiz, valisi korgeneral olarak atanmak şartıyla “olağanüstü mıntıka” addediliyordu. İstatistiklere “en çok göç veren” il, Avrupa’da en kalabalık diasporasıyla hayatını idame ettiriyor...
Bir şenlik havasında geçen 1 Mayıs etkinliklerinde bizlere güller dağıtan Dersimlilerle kucaklaşıyoruz. Bir ara bizim heyeti atlatarak Yıldız Hanım’la ara sokaklara dalıyoruz. Yabani muz, ışkın, yemlik satan seyyar satıcılarla selamlaşıp Terzi Cemile Hanım’ın dükkanında soluklanıyoruz. Dersim kadınları, özgüveni yüksek kişiler, sokakta kolumdan çekip selam veriyor bir teyze; “Tayyip Bey’e söyle Akepeli değiliz biz” diyor. “Oy istemek için gelmedik, Başbakanımızın selamını getirdik” diyorum gülümseyerek. Selam büyük söz Dersim’de. Teyze bu sefer cümlesini şöyle kuruyor: “Tayyip Abi’ye sen de selamımızı söyle, gençlerimiz işsizdir, devlet kollarından tutup tutup cezaevine atacağına çocuklarımızı, fabrika açsın, iş versin” diyor. Köylerine dönmek istiyorlar, mayınlardan şikayetçiler.
***
Cemevindeki Dedeler bize Hızır Lokması ikram ettiler. Kuranı Kerim’den, Hz. Muhammed’den (s), Ehli Beyt’e hürmetten bahsettiler. Kardeşim, evladım yerine “sevdiğim” kelimesini kullanıyorlar. Alevi oldukları için yaşadıkları dışlanmalardan, incitilmelerden, ayrımcılıklardan söz açıyorlar. Barış sürecini destekliyoruz canı gönülden, lakin bizleri de sürecin dışında bırakmayın diyorlar. Heyetteki akılimiz Prof. İzettin Doğan hocaya saygı çok büyük, ona hürmetten biz de nasipleniyoruz.
Belediye Başkanı Edibe Şahin, kadınların özellikle yerel yönetimlerdeki başarısının altını çiziyor. Tunceli’nin “Dersim” olan isminin iade edilmesini, bölgedeki barajların ekolojik dengeyi bozup halkın kutsal mekanlarını, ziyaretleri sular altında bıraktığını söylüyor.
Duyduk ki, 1 Mayıs’ta İstanbul’da bazı üzücü hadiseler olmuş. Bizlerse Dersim’deki halk toplantımızı Çarşı Meydanında açık havada yaptık. Vali Bey’in halkla kurduğu samimi diyalog kentteki sosyal barış açısından kayda değer. Hava kararıncaya kadar, çıkan ayaza rağmen sürdü karşılıklı konuşmalar. Gözlerini bizlerden ayırmadan “bunu da Ankara’ya söyleyin, bunu da Başbakanımıza iletin” diyerek o kadar büyük bir ciddiyet ve önem atfederek konuşuyorlardı ki. Genç bir kadın; “barış emek istiyor, incelik, estetik gerek, ben de buraya konuşmaya kolay gelmedim, devlet ilk kez yukarıdan aşağı inerek bizimle konuşmaya gelmiş, bu hissiyat bana umut veriyor” deyince, devletle başı derde girmemiş tek üyesi olmayan heyet, “yahu biz de devlet değiliz, yukarıdan falan inmedik” cinsinden şeyler söylüyoruz.
O anda Eski Türkiye ezberini altüst edecek yeni bir şeyin içinde olduğumuzu fark ediyoruz hepimiz. Bizler, yani halk... Kendi aramızda konuşmaya başlamıştık. Geleceğimizi konuşuyorduk. Hiç birimiz aynı değildik, herkesin içinde biriktirdiği ayrı suskunlukları vardı. Facialar, acılar, kederlerin altından çıkarak gelmiştik konuşma masalarına. Gerçek konuşmalardı bunlar. Tarih kitaplarının, resmi politikaların aktardığını değil, kendi hikayelerimizi anlatıyorduk. “Niyazlaşma”daydık sanki, hukuk arayanlar yüz yüze gelmiştik, “gönlünüz birbirinizi görsün” denmişti sanki.
Belki günlerce gecelerce hiç uyumadan konuşabilirdik...