Çözüm sürecinde dindarlarýn rolü

Son dönemde, Türkiye’nin en yakýcý sorunlarýndan birisi olan Kürt meselesinde, “Dindarlar, muhafazakarlar ya da Ýslamcýlar üzerine düþeni yapmadý” þeklinde tartýþmalar yapýldý.

Bir kere, böyle bir yaklaþýma katýlmak mümkün deðildir. Biliyoruz ki, Ýslami görünürlüðü ön planda tutan bütün sivil toplum kuruluþlarý, dernekler ve cemaatler hemen her seviyede Kürt meselesini tartýþmýþlar, görüþ açýklamýþlar ve öneride bulunmuþlardýr.

Kaldý ki, Ýslami kesimlerin ilkesel olarak sadece Türkiye’de deðil, bütün dünyada inkarcý, baskýcý ve ayrýmcý politikalarý desteklemeleri mümkün deðildir.

Zaman zaman bazý muhafazakar kesimlerin, terör ve etnik milliyetçilik baðlamýnda eleþtirileri olmuþtur ama asla inkarcý bir tavýr içinde olmamýþlardýr. Özellikle de, son dönemde saðcý, devletçi, statükocu kesimlerle demokrat ve özgürlüklü dindarlarýn daha net bir þekilde ayrýþmasýyla birlikte Kürt meselesine bakýþ daha da netleþmiþtir.

Aslýnda, dindarlarýn Kürt meselesinin çözümüne bakýþýný netleþtirmek açýsýndan þöyle bir analiz yapmakta yarar var. ‘Çözüm’ konusunda duyarlý olmak ve aktif çözüm önerileri sunmak önemlidir. Evet, bütün Ýslami oluþumlar belki de istenilen düzeyde sorunun çözümüne katký saðlamamýþ olabilirler. Ama þunu kesinlikle söyleyebiliriz ki, hiçbir dindar grup, Kürt sorununu derinleþtiren devlet aygýtýnýn bir parçasý olmamýþtýr.

Ayrýca, ülkenin bütün kronik sorunlarý konusunda her cemaatin ayný düzeyde ilgi göstermesini beklemek haksýzlýk olur. Bilelim ki, bu ülkede dindarlar da uzun yýllar devletin baskýlarýna ve haksýzlýklarýna maruz kalmýþlar ve ayakta kalma mücadelesi vermiþlerdir.

Böyle bir ortamda Ýslami duyarlýlýklarý yüzünden büyük sýkýntýlar yaþayan kesimler, çok doðal olarak Kürt meselesi konusunda temkinli davranmak durumunda kalmýþlardýr.

***

Kürt meselesi konusunda, bazý dindarlarýn sesinin düþük çýkmasýnýn en önemli sebebi ise, terör örgütünün eylem ve söylemleridir. Unutmayalým ki, her gün þehitlerin geldiði bir ortamda, Kürt meselesini konuþmak, bazý cemaatler açýsýndan çok da kolay deðildir. Çünkü, bu kýrýlgan ortamdaki tavýr alýþlar, terör örgütü ile ayný paralele düþme tehlikesini de içinde barýndýrmaktadýr.

Ama artýk, “vesayetçi” sistemin herkese uygun fikirler hazýrladýðý bir Türkiye’de deðiliz. Uzun yýllar, Türkiye’nin siyasal sistemine pranga vuran askeri yargýsal güç merkezleri laðvedilmiþtir.

Dün, kimin ne kadar dindar olacaðýna, kimin hangi kimliðe sahip olacaðýna, kimin nasýl giyineceðine, hangi tür kitaplar okunacaðýna, kimin cumhurbaþkaný olacaðýna hatta hangi tür müziklerin zararlý olup olmadýðýna bu güç merkezleri karar veriyordu. Oysa, artýk bugün her þeyin referansý demokrasidir.

Hiçbir komplekse kapýlmadan söyleyelim. Eðer bugün, inancýmýzý ve kimliðimizi özgürce ifade edebiliyorsak, on yýl önce telaffuzu bile sakýncalý sayýlan Kürt meselesini kimseden icazet almadan tartýþabiliyorsak, bunu vesayet sistemini bitiren Tayyip Erdoðan’a ve arkadaþlarýna borçluyuz.

Yakýn geçmiþteki örnekler göstermiþtir ki, Türkiye’nin en deðiþimci ve demokrat kesimi, dindarlardýr, Ýslamcýlardýr. Dolayýsýyla, bugün ‘çözüm süreci’nin en aktif destekçileri de dindarlardýr.

Hala “eski Türkiye”nin alýþkanlýklarýndan beslenmeye devam edenlerin, Türkiye’nin demokrasi ufkunu geniþleten, bugüne kadar hiçbir siyasetçinin telaffuz bile edemediði Kürt meselesinde önemli adýmlar atan muhafazakar, demokrat bir lider olan Tayyip Erdoðan’ýn demokratlýðýný sorgulamak için demokratik selahiyetleri yoktur.