Çözüm sürecinde Doğu Anadolu ne diyor?

Çözüm Süreci yürüyüşümüzdeki durağımız Malatya’ydı. Malatya genelindeki sivil toplum örgütlerine yaptığımız davet sonucunda 129 sivil temsilci katıldı buluşmaya. Hepsi de sabahın erken saatlerinde hazırdı ve ellerindeki raporlarıyla gelmişlerdi. 18’i kadın olan katılımcılar, iş dünyasından eğitim dünyasına, insan hakları aktivizminden meslek odalarına, Malatya Barosuna, yerel medya ve bilim-sanat çevrelerine kadar değişik gruplardı. Fikirlerini serdettiler, sorularını, şimdiye kadar yaşadıklarını, tecrübe ve en önemlisi geleceğe dair beklenti ve umutlarını dile getirdiler... Bir tek kişi veya grup; “Biz ayrılmak isteriz, biz bölünmek isteriz” demedi. İnsanca bir yaşam, onurlu bir hayattan başka beklenti yok...  

 

Akîl Heyetin Doğu Anadolu grubunda yıllarca toplumsal sivil hareket içinde yer alan kişiler bulunduğu içindir sanırım, diğer görüşme heyetlerinden hızlı davrandı yola. Bunda Başkan Can Paker’in titizliği ve Ayhan Ogan’ın güçlü sekreteryası fark yaratıyor kuşkusuz. Grupta herkes farklı düşüncelere, hassasiyet ve tecrübelere sahip. Bu yolculuk sadece insanımızla teması ve iletişimi gerçekleştirmiyor, heyettekiler adına da yabancılaşmayı aşmaya dair ciddi bir deneyim.  

 

Şahsım adına birçok şey öğrendiğimi, dinlemenin, kulağı ve gönlü yeryüzü tecrübelerine açmanın ne kadar önemli olduğunu söyleyebilirim.

Düşünün ki sabahın erken saatlerinde insanlar sizin davetinize koşup geliyorlar, gözlerini size doğru açarak konuşmaya ve dinlemeye başlıyorlar. Konuşma ve işitme sürekli yer değiştiriyor. Bu yer değiştirmeden düşünsel, vicdani ve hissi anlamda bir hareket, bir ivme çıkıyor.

***

Ne çok şeyi biriktirmişiz içimizde. Ne çok şeyi konuşmayı umut etmişiz. Belki günlerce kalkmasak anlatılanlar yine de bitmez. Ne kadar hukuk, sosyoloji ve siyaset çerçevesi çizilse de benim gördüğüm, suskun gönüllerin açılmasıdır bir dertleşme, bir arz-ı haldir tanıklığım...

“Katip arz-ı halim yaz yare” dercesine bir buluşma. Ne çok mektup yazmış anneler, ne çok mektuptan vazgeçmiş babalar, gençlerin yarım kalmış hevesleri, orta yaşlıların kederle pişmiş sabırları, sabırsızlıkları, yetti gayrıları, ne olurları...

Bir gönül bağının ucundan tuttuğumuzu düşünüyorum. Sorularıyla, itirazlarıyla, güvenleri ve itimatsızlıklarıyla ama civanmert bir hoşgeldinizle bizleri karşılamaları...

Ankara’daki siyasetle, yereldeki siyaset birbirinden farklı, buna da şahit oluyoruz. Büyük Birlik Partisi’nden katılanlar vardı mesela, sorularıyla, şerhleriyle, ağırbaşlı bir şekilde katılıyorlardı konuşmalara. MHP kökenli kişiler, yerelde milliyetçi duygularla siyaset yapanlar da “silahlar sussun” dediler ki bu çok önemli bir katılımdır kanımca. Ve yereldeki CHP’liler onlar da katıldıkları katılmadıkları yönleriyle, eksik buldukları yerleri, boşlukları ifade ederek... Katıldılar.

Katılım...

Çözüm sürecinde önemsediğim kilit cümlelerden...

Öğle sonrası İnönü Üniversitesi’nde öğretim üyeleriyle birlikteydik. Patoloji Bölümünden Doç. Emine Şamdancı en önde oturanlar arasındaydı, dikkatle dinledikten sonra bizim kısa merhabalarımızı, söz aldı. Eşini yedi yıl evvel şehit verdiğinde, evladı 22 aylıkmış, şimdi yedi yaşındaymış. O kadar ağırbaşlı, o kadar kibar şekilde konuşup sorular sordu ki... Onun gözlerinin en içine bakıp, taziyesini vermek, son 30 yılın ateşten ağırlığına denkti adeta. Ateşin içinden geçiyorduk işte hepimiz... Bu ateşi söndürecek su, annelerin, kadınların döktüğü gözyaşıdır ki, “artık yeter” hududuna varmıştır. Emine Hanım gibi binlerce kadının annenin çocuğuna dair yepyeni bir hayat umudumuz olsun istiyoruz...

Bugün esnaf ziyareti yaptık, Alevi kardeşlerimizin dertlerini dinledik Prof. İzzettin Doğan hocamızın öncülüğünde. Gece Elazığ’a geçeceğiz.