Çözümde ‘yeni süreç’ hayırlı olsun!

Recep Tayyip Erdoğan’ın 2005’te Diyarbakır’da yaptığı konuşma, devletin Kürt sorununa ve yol açtığı semptomlara ciddi bir paradigma değişikliğiyle yaklaştığının işaret fişeği gibiydi. 2009’da Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi, sonrasında “demokratik açılım süreci” geldi, AK Parti Hükümetlerinin bu yolda ne kadar kararlı olduğu görüldü. 

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ifadesiyle söylersek “yerli, milli ve özgün” bir proje olan Çözüm Süreci’nin başlangıcı ise geçen yılın başıdır.

3 Ocak 2013’te Mardin Bağımsız Milletvekili Ahmet Türk ile BDP Batman Milletvekili Ayla Akat’ın İmralı’da yaptığı görüşmeyle “resmen” başlayan Çözüm Süreci, ikinci yılını doldururken yeni bir evreye girmiş bulunuyor.

İki kısa yılda pek çok sınavdan geçti süreç, uçurumun kıyısından döndü. Paris suikastı, ‘ağaç’ temalı Gezi kalkışması, ‘yolsuzluk’ ambalajlı 17-25 Aralık süreci, Lice olayları, bayrak sabotajı, ‘Kobani’ bahaneli 6-7 Ekim terörizmi...

Sürece siyasi irade koyan tarafların kararlılığı ve toplumun aklıselimiyle yıkım çabaları boşa çıktı. Süreç müzakere aşamasına taşınabildi.

Kasım sonunda İmralı’ya gidip Öcalan’ın örgüte sunmak üzere hazırladığı “çözüm süreci müzakere taslağı”nı alan ve 10 Aralık’ta Kandil’den de “olur” ile dönen HDP heyeti, dün Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile görüştü.

Görüşme sonrası basın açıklaması yapan Sırrı Süreyya Önder, kendisine yöneltilen “Bu toplantıdan diğerlerine göre daha pozitif mi ayrılıyorsunuz?” sorusuna “evet” diyerek sürecin özüne zarar veren Kobani krizinin de aşıldığını ilan etmiş oldu.

Akdoğan ise twitter hesabından şöyle diyordu: “Süreç güçlü bir siyasi irade ve kararlılıkla sürüyor. Nihai sonuca ulaşmak için güven ve iyi niyet temelinde görüşmeler hız kazanmış durumda”.

Ölü Kürt seviciler!

Özetle “işler yolunda, PKK silah bırakacak, bu meseleyi konuşarak çözeceğiz inşallah” denebilecek türden bir müjdeli haber bu.

Lakin çözüm karşıtı medyanın internet servislerine neredeyse aksi yönde aksetti konu.

Herkes meşrebine göre yamultmaya çalıştı konuyu.

En revaçta olanlar, çözüm sürecinin bir devlet projesi olduğunu; Hükümetin ısrarla “toplumun kabul etmeyeceği bir konuyu konuşmayız bile” teminatını gizlemeye çalışan “AKP-PKK anlaştı” başlıkları ile sürecin Türkiye’yi bölmek için tasarlanmış kirli bir plan olduğunu işlemeye çalışan “PKK özerklik istedi, hükümet de verdi” türünden yalanlardı.

Türkiye’nin 30 yılını kana bulamış bir sorunun çözümünde, yüzde 70’leri aşan toplum desteğine rağmen üstelik, çözümü zorlaştırmaya çalışıyorlar açıkçası. Hep yapageldikleri gibi.

Çözüm ümidi doğduğundan beridir Kürtlere “aman ha silah bırakmayın’ diye akıl veren eski demokrat, yeni ‘ölü Kürt sevici’lere atıf yapa yapa hem de.

Eh n’apalım, çözüm sürecinin zayiatı da onlar olsun.

Onlara uyup Kürt ya da Türk gençlerini toprağa gömeceğimize, kötülükte ve çözümsüzlükte ısrar edenleri düştükleri çukurda bırakalım ve yolumuza devam edelim biz.  

Müzakere ne değildir?

Önder daha açıklama esnasında düzeltmesine rağmen ‘bu arkadaşlar’ ısrarla, müzakere taslağının sadece bir ‘taslak’, bir konuşma zemini olduğunu, ortada kesinleşmiş hiçbir şey olmadığını, Öcalan’ın örgütüne ‘silah bırakma ve normal hayata dönüşle neticelenecek süreç’te izlemeyi düşündüğü yolu aktardığını ya anlamıyor ya kasten gizlemeye çalışıyorlar.

Kendilerini -insanlık namına- Vikipedi’ye havale ediyorum.

İzahat için Sırrı Süreyya Önder daha iyi olur belki:

Tane tane söylemek gerekirse, biz bu meseleyi çözeceğiz. Herkesin dahil olmasını istiyoruz. Müşterek barışımız geleceğimiz ancak böyle oluşur. Her şey güllük gülistanlık değil. Müzakere dediğimiz şey de birbirinden farklı düşünen insanların bir anlayış birliğine varma, mutabakat zeminini genişletme çabasıdır. Bu mesele bugüne kadar savaştan nemalanan savaşı bir varoluş biçimi haline getiren, nefret ırkçı söylemler üzerinden siyasetini inşa eden siyasetler, bunu bir bölünme paranoyası olarak algılatmaya çalışıyorlar. Açıkçası meselenin özüyle daha çok ilgiliyiz.”