Cumhurbaşkanı ve Merkez Bankası

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankası’nın faiz politikasına karşı sürdürdüğü sert sorgulama acaba bir “siyasi sıkıntı” potansiyeli taşıyor mu? Orada bir problem çimlenmesi ihtimali var mı? Olay Ali Babacan’la bağlantılı bir gelişmeye de yol açar mı? 

Özellikle muhalefet odaklarının, o alanda bir patlama beklentisi olduğu muhakkak.

Doğrusu şu ki, Cumhurbaşkanı’nın MB’nin faiz politikasına karşı tavrı her gün daha sert bir mahiyet kazanıyor. Son olarak esnaf gruplarını kabulünde ve kamuoyu önünde MB’nin çeyrek puanlık faiz indirimine karşı söylediği sözler oldukça sertti. Şunlar mesela:

“Merkez Bankası lutfetti. Politika faizinde ve faiz koridorunda çeyrek puanlık bir indirim yaptı. Bir yıl boyunca yapılan faiz indirimleri toplamı 2,5 puan. Ama geçen yıl ocak ayında bir kalemde 5,5 puanlık artış yapıldı. Ocak ayındaki artışın yarısı kadar dahi indirim yapılmış değil”

Faiz artırımına konu şartların ortadan kalktığını belirten Erdoğan, “Ama artan faiz hala yerinde duruyor. Böyle şey olur mu? Bizim Merkez Bankasının bağımsızlığına bir sözümüz yok, ayrı bir konu. Ama nereye kadar yok? Ülkenin ve milletin menfaatlerini koruduğu yere kadar yok. Burada bir kez daha ifade ediyorum, yani bize karşı bir bağımsızlık mücadelesi veriyorsun da başka bir yerlere karşı bağımlılığın mı var? Bir de bunu söyle. Merkez Bankası faiz konusunda yanlış yapıyor. Mevcut faiz oranları Türkiye’nin ekonomideki gerçeğine uygun değildir. Güya riskleri azaltmak için uyguladıkları faiz politikasının kendisi bir risk haline dönüşmüştür, bunu bilmeleri lazım” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı bir kere daha MB’nin bağımsızlığına işaret etti ve “Bağımsızlık zırhına sığınmak suretiyle kalkıp da bize karşı tavır takınma, o zaman biz soru işaretlerini koyarız. Acaba bir yerler mi bunları nüfuz altına alıyor? Bu kadar açık konuşuyorum” dedi.

Cumhurbaşkanının sözlerine biraz daha yakından baktığımızda içinde çok ciddi bir eleştiri barındırdığını görmemek mümkün değil. Cumhurbaşkanı, MB’nin bağımsızlığına saygının “Ülkenin ve milletin menfaatlerini koruduğu yere kadar” olduğunu söylüyor, yani şu andaki tavrın ülke ve millet menfaatlerini koruma sınırını aştığı kanaati ortaya çıkıyor, hatta eleştiri daha ağır noktaya ilerliyor “Bize karşı bağımsız başka yerlere karşı bağımlı” kuşkusu seslendiriliyor. Sayın cumhurbaşkanının “Bu kadar açık konuşuyorum” cümlesinin hemen önünde yer alan “biz soru işaretlerini koyarız. Acaba bir yerler mi bunları nüfuz altına alıyor?”ifadesi, çok ciddi bir endişeyi dile getiriyor.

Cumhurbaşkanı’nın bu kuşku ve endişesini Hükümet’in, özellikle de ekonomi yönetiminin ne oranda paylaştığı ya da paylaşmadığı sorusu “siyasi sıkıntı potansiyeli” açısından önemli.

Cumhurbaşkanı’nın yer yer reel ekonomi aktörleri tarafından desteklenen bu değerlendirmelerini bizzat MB yönetiminin, özellikle Erdem Başçı’nın nasıl değerlendirdiği de önemli.

Bu tür suçlamalara Başçı’nın nasıl cevap verdiğini henüz kamuoyu bilmiyor.

Dolayısıyla kamuoyu, şu andaki faiz politikalarının savunulabilir olup olmadığını da bilmiyor.

Bu noktada vatandaştan, “Cumhurbaşkanından yana veya karşı” olmaya göre, bir anlamda “siyasi” bir tavır belirlemesi mi beklenecek, bu duruma göre MB’nin tavrının da “siyasi” bir anlam taşıdığına mı hükmedilecek?

Cumhurbaşkanı faiz konusunu değerlendirdiği bir konuşmada, “bir yerlerin nüfuzu”ndan söz ettiğinde akla “Faiz lobisi”nin geldiğini herkes kolaylıkla düşünebilir. Oradan da uluslararası sermaye boyutuna gidilebilir. Türkiye’nin siyasi günceli dikkate alındığında ise Cumhurbaşkanı ile farklılaşma akla “Paralel yapı” ile alakayı getirebilir.

Bütün bunlarda Erdem Başçı hedef isim durumunda. Sorup ettiğimde Başçı ile ilgili olumlu değerlendirmeler aldığımı da belirteyim.

Bir de işin kamuoyu önünde konuşulması durumu var. Acaba Cumhurbaşkanı, Başbakan, Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı ve Merkez Bankası Başkanı, neden Türkiye’nin böylesine önemli makro ekonomi politikasını tanzim ederken birbiriyle iletişim zemini bulamaz da, kamuoyu önünde karar oluşturmayı tercih eder?

Erdem Başçı büyüğe el kaldırmama edebine uyarak Cumhurbaşkanına cevap vermiyor. İyi de ediyor. Ancak ben bu durumlarda “içe atma” gibi bir telafi mekanizması işler, o da zamanla patlar ve sıkıntıya yol açar diye düşünüyorum.

Son olarak yazıyı, içerde bir iletişim zemininin çok daha sağlıklı olacağı düşüncemi paylaşarak bitireyim.