Mustafa KARAALİOĞLU
Mustafa KARAALİOĞLU
Tüm Yazıları

Cumhurbaşkanlığı Sarayı daha önce yapılmalıydı

Siyaseti değersiz ve önemsiz kabul eden, siyasal iktidarları; yani seçilmişleri devlet fotoğrafı içinde flu, silik bir silüete layık gören gelenek yeniden diş gösteriyor. Bu kez Cumhurbaşkanlığı Sarayı üzerinden yapılan spekülasyonlarla... 

 

Makul bir tartışma değil, amacı siyasete ve elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik hassas atışlarla saldırmayı planlayan girişimi izliyoruz. O kadar ki neredeyse bütün binaları Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan daha büyük ve pahalı olan New York şehrinin ismini taşıyan gazete bile iştahla dedikodu yapıyor.

Şatafat merakı olsa 12 yıl apartman dairesinde oturmazdı

Bin odalı saray! Böyle söylenince ağzı dolduruyor diye bazı simalarda hemen bir hayret ifadesi oluşuyor. Bırakın bin odayı beş bin odalı otellerin ya da bin-iki bin odalı banka binalarının dünyasında Cumhurbaşkanlığı’nın çalışma mekanının oda sayısının çetelesini tutmanın ne anlamı vardır? O kadar oda olmayacaksa yeni bir bina yapmanın lüzumu yoktur zaten. Gerekirse bin de olur iki bin de... 

Dedikoduyu bırakalım da binaya ciddi bir gözle bakalım.

Önce, bu bina için eleştirilen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinde her türlü imkan ve tahsis edilmiş birçok mekan varken 12 sene, merkeze uzak bir mahallede apartman dairesinde oturduğunu unutmayalım. Gösterişe, şatafata merakı olsa herhalde bunu sağlamanın imkanlarına sahipti. Yapmadı, aksine kişisel güvenliğini bile ikinci plana atarak o mahalleyi tercih etti. 

Şimdi çalışmak için seçtiği yeni binada da bugüne kadar parti, başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı binalarındaki odalardan fazlasını kullanacak değildir. Ayrıca, Beştepe’deki yeni binada da en nihayet millet kendisini seçtiği kadar oturacaktır.

Sarayın maliyeti bir otobanın tek şeridi kadar

Binanın maliyeti mi yüksek? Eksikleri tamamlandığında bir milyar 100 milyon lirayı bulacak. Yani, hepsi Ankara-Kırıklale arasındaki yolun bir şeridinin maliyeti kadar. Bununla birlikte ihalesi şeffaf yapılmış ve Sayıştay’ın binaya ilk kazma vurulduğu günden son güne kadar yerinde, yani şantiyede masa kurarak her kuruşu, her işlemi anında denetlediği bir projeden söz ediyoruz.

Şatafat mı? Binada şatafat yok. Sadece ana binanın girişinde tavanların yüksek olduğu yerler; yani yabancı misafirleri kabul alanlarında görkem var ki o da Türkiye Cumhuriyeti’nin görkemidir. Binanın tek lüksü de bu alandaki mermerler... Geri kalan bölümler bildiğiniz, sıradan ofis katları. Her biri fonksiyonuna göre düzenlenmiş küçük çalışma odaları. Daire başkanları ve genel müdürlerin makamı hariç hiçbir odaya parke bile döşenmemiş.

Toplantı salonları dahil odaların hepsi bütün altyapı tasarımları inceden inceye planlanmış. Teknolojik, sadece fonksiyonlara göre tasarlanmış ve yeni ihtiyaçlara göre de revize edilebilir bir bina. Bırakın Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı sıradan bir iş merkezini bile yaparken artık böyle bir planlama şarttır.  

Devletin ilk kez bir kriz merkezi oluyor

Gelelim meselenin en can alıcı noktalarına...

Bugüne kadar devletin depremlerden doğal afetlere, büyük sosyal olaylardan savaş hallerine kadar kritik süreçleri yönetecek bir kriz merkezi olmadığını biliyor muydunuz? Yok. İlgili birimlerin özel hazırlıklarıyla yapılan kriz toplantıları vardı ama bütün bilgilerin aynı anda görülebildiği bir kriz merkezi altyapısı yoktu. İlk kez yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda bu imkan olacak. Uçak ve insansız hava aracı görüntülerinden uydu ve mobese kayıtlarına, internet ve bir kriz anında üretilen ne kadar resim, video ve bilgi varsa hepsine kadar bütün bilgiler bir odada ekranlara yansıyacak. Yani, karar vericilerin maksimum bilgiye ulaşabilmeleri, en doğru kararı alabilmeleri için gereken ne varsa bir merkezde, ekranlara toplanabilecek. Toplanmakla kalmayacak bu bilgiler aynı anda işlenmiş olarak da devletin zirvesine servis edilecek. Kim böyle bir merkezin lüks ve şatafat olduğunu söyleyebilir?

Bununla birlikte binada en ağır konvansiyonel ve nükleer bombardımana karşı bir de nükleer sığınak bulunuyor. Bu da ne yazık ki şimdiye kadar hiçbir devlet binasında düşünülmemiş bir bölümdür.

Tarih de yaşayacak, tarihe eser de bırakılacak

Beştepe’deki saray, Türkiye Cumhuriyeti’nin en az 100 yıl kullanacağı bir prestij binasıdır. Devletin temsili ve modern çalışma imkanına kavuşması açısından geç bile kalmış bir projedir. 2014 yılında hala 1930’larda yapılmış çalışma mekanlarına mahkumiyet düşünülemez. Eski ve tarihi binalar şehirlerin değerleridir. Onlar korunacak ve yaşayacak elbette. Ama bugünkü nesiller de bugünün ihtiyaçları için yeni eserler inşa edecek.

Dünyanın gözü üzerinde olan, bölgesinin de cazibe merkezi bir ülkeyi hala eski, köhne, sıradan mekanlara layık görmek ayıptır.