Cumhurbaşkanlığı Savunma Reformu Raporu (II)

Dün (25 Ağustos) Cumhurbaşkanlığı kurumunun hazırladığı/hazırlattığı Savunma Reformu Raporu hakkındaki görüşlerimi sunmaya başlamış idim, bugün devam ediyorum. 

Dünkü yazımın sonlarına doğru Milli Güvenlik Kurulu’nun varlığına değil, anayasal bir statüyü haiz olmasına karşı olduğumu belirtmiş idim.

Aşağıda da, Genelkurmay Başkanlığı’nın statüsüne, Anayasanın 117. Maddesinde belirtildiği gibi bir siyasi makama, buna Başbakan da, Milli Savunma Bakanı da dahil, bağlı olmamasına ve askeri yargı kurumlarının, askeri yargıtay, askeri danıştay (AYİM) anayasal statüsüne değineceğim.

Bu konuya girmeden, muhtemel bir anayasa referandumunda tek bir oyu olan bir vatandaş olarak, içinde MGK’nın olduğu, Genelkurmay’ın MSB’ye bağlanmayacağı, askeri yargının bu şekliyle bulunduğu bir anayasaya evet oyu vermeyeceğimi belirtmek isterim.

Mevcut Rapor AB meselelerinin gündemde olduğu dönemde askeri yargının alanının kısıtlandığını belirtiyor (s.16).

Aynen MGK’nın üye sayısında olduğu gibi, askeri yargıda da mesele alanın daraltılmış olması değil, askeri disiplin suçları dışında görev yapan bir askeri yargının varlığıdır.

Bunun son kanıtı da Uludere hakkında o korkunç, utanç verici karardır, hukuk literatürüne “kaçınılmaz hata” tabirini sokan Hava Kuvvetleri mahkemesinin kararıdır.  

Rapor Milli Savunma Bakanlığı-Genelkurmay Başkanlığı ilişkisine de uzun yer vermektedir.

İşin ilginç yanı bu ilişkinin doğası üzerine Raporda iki görüşe (?) yer verilmiş olması ama dikkatli bir okumanın sonucunda bu iki görüşün de aynı kapıya çıktığının görülmesidir.

“Bir görüş”, “diğer bir görüş” olarak sunulan alternatifte (?) aslında tek bir görüş mevcuttur, bu görüş de Genelkurmay’ın MSB’ye bağlanmasına bugün için hazırlıklı olmadığımız, tarihsel olarak da bu yapının bize yabancı olduğu görüşüdür.   

İlk görüşün ikincisinden yegane farkı, birincisinde, özellikle AB sürecinde bu yapının siyasi eleştirilere konu olduğunun altının çizilmiş olmasıdır ama önerilerde bir farklılık yoktur. 

Raporda müttefik ülkelerin tümünde (NATO) Milli Savunma Bakanlıklarının politika yapıcı üniteler olduğu ama bizde tedarikçi birim olduğu ve bu yapının da bizim özelimizde (???) anlamlı olduğu vurgulanmaktadır.

Bu görüşten çıkan sonuç da bizde, gerektiği (?) durumlarda, Genelkurmay’ın politika yapıcı olabileceğidir.

Bir muharip birimin, bir askeri bürokrasi biriminin politika yapıcı olabildiği demokrasiler (?) askeri demokrasilerdir, bu gerçek bile bizim demokrasi standardımızın yerlerde süründü(rüldü)ğünün bariz bir kanıtıdır, bu durumun veri olarak alınması üzücüdür, bu Raporun Sayın Gül’ün önsözü ile yayınlanmış olması daha da üzücüdür.  

Raporun internet versiyonunun 18. Sahifesinin sonunda ve 19. Sahifenin başında, üstelik alternatif görüş olarak, aşağıdaki ifade yer almaktadır.

“Ancak, tartışmalarda ve AB raporlarında bu konu genellikle sadece demokratikleşme ve Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanma açısından ele alınmakta, meseleye savunma yönetimi ve askeri yapının bütünlüğü kavramı ışığında bakılmamaktadır. Milli savunma yönetiminin bütünlüğü ve karar verme süreçlerinde sivil-asker işbirliği konusu tamamen ihmal edilmektedir. Ülkenin savunma politikası kararlarının uygulanabilirliği, etkinliği ve verimliliği hususlarına ilgi gösterilmemektedir. Bu raporda esas itibariyle, meselenin bu boyutları ele alınmaktadır”.

Kimse alınmasın ama anlaşılan bu raporu kaleme alanların en azından bir bölümünün verimlilik-demokrasi ilişkisinden kuramsal açıdan haberi bile yok gözükmektedir; müelliflere son senelerin en heyecan verici tartışmalarından, demokrasi-verimlilik tartışmalarına bir göz atmalarını haddim olmayarak öneririm.

Aşağıdaki ifadeyi (s.20) okuduğunuzda aslında durumumuzun ne kadar sorunlu olduğu daha da belirginleşmektedir: “Sivil ve asker işbirliğini esas alan bir felsefe ile “bütün muharip görevlerin Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvetler Komutanlıkları bünyesinde”, “savunma yönetimi ile ilgili muharip olmayan görevlerin ise, yeniden yapılandırılacak bir savunma bakanlığı bünyesinde” toplanacağı bir savunma teşkilatının hedeflenmesinde fayda mülahaza edilmektedir.”

Yazıya Cuma günü devam etmek istiyorum.