Türkiye'nin, müttefik hatta dost saydýðý bazý Batýlý ülkeler tarafýndan apaçýk biçimde hedef alýndýðý malum. Bunu söz konusu ülkelerin medyalarýndan ve siyasilerinin demeçlerinden anlayabiliyoruz. 6-7 sene önce Türkiye'nin AB'ye üyeliðini yüzde 75'in üzerinde bir oranla destekleyen Türkiye kamuoyu da bunun farkýnda ki bugün artýk tam tersi görüþte.
Vatandaþ meseleye vakýf yani.
Ama ne zaman misal Almanya ile Türkiye arasýnda bir gerilim yaþanýr bazý gazetelerin manþetleri Türkiye'de deðil de sanýrsýnýz Almanya'da atýlýr; bir kaç gündür olduðu gibi...
Die Welt'in Türkiye temsilcisi kimliði altýnda ajanlýk faaliyetleri yürüttüðü iddiasýyla tutuklanan Deniz Yücel'den sonra yine gazetecilik, aktivistlik, akademisyenlik gibi meþru ve mesleki kimlikleri ajanlýk ve kaos planlama faaliyeti için kullananlarla ilgili yapýlan Büyükada operasyona Almanya'nýn verdiði tepki üzerine karþýlýklý olarak fena halde gerildik. Olayýn kendisi kadar bizim bir kýsým medyamýzýn Alman basýnýymýþçasýna attýðý manþetler de dikkate deðer.
Cumhuriyet gazetesi "Almanya çok sert" manþetini atmýþ mesela; Türkiye'yi Almanya ile korkuturcasýna. Orta yolcu durmaya çalýþanlar ise "Gerilim büyüyor" demeyi tercih etmiþ.
Cumhuriyet'in kim hizmet ettiðini, Almanya'ya topuklayan ve Türkiye aleyhine gün aþýrý yaptýðý hakaretler karþýlýðý boynuna tasma niyetine ödül takýlan Cumhuriyet'in sabýk yayýn müdürü Can Dündar'dan zaten biliyoruz.
Alman basýný, Türkiye'deki Gezi kalkýþmasýný "çiçek çocuklarýn doðayý koruma protestosu" olarak gösterirken Hamburg olaylarýnda Alman polisine teþekkür etti. Bizim basýn ise tam tersi. Alman polisinin aðýr müdahalesini demokratik bir ülkede kamu güvenliðinin korunmasýnýn zorunlu þartý olarak görürken Gezi kalkýþmasý sýrasýnda Taksim ve civarýnýn adeta iþgal edilmesine, baþbakanlýk binasýna yönelik saldýrýlara, vandalizme ve terör örgütlerinin olaylara aktif katýlýmýna karþý ayný duyarlýlýðý göstermemiþti.
***
Medyanýn tehdit ve hakaret ile fikir ve ifade özgürlüðünü, demokratik gösteri ile terör eylemini, meþru STK ve basýn faaliyeti ile ajanlýðý ayýrt etmemek gibi bir konforu var maalesef. Buradan hareketle muhalefetin susturulduðu yaygarasý koparmak mümkün oluyor çünkü. PKK'nýn eylemlerini failsizleþtiren, darbecileri maðdurlaþtýran bir muhalefet ve buna yandaþlýk yapan bir medya gerçeðiyle karþý karþýyayýz. Türkiye Almanya'nýn canýný sýktýðýnda kimlerin karný aðrýyor bir bakýn; adalardan modalardan çýkmayan bir kýsým gazeteci, aktivist ve akademisyenin de nerelerden yönlendirildiðini anlayabilirsiniz.
Bu kimliklerin soruþturmadan ve suçtan baðýþýk olduðunu düþünenlere Adil Öksüz'ün bir üniversitede akademisyen olarak görev yaptýðýný hatýrlatmaya gerek var mý?
Ýnsan haklarý aktivisti olanlara önceki gün Almanya'da bir kadýnýn kendi boþanma davasýna baþýndaki örtüden dolayý alýnmadýðýný haber verelim mi peki?
***
Almanya'nýn Türkiye karþýtý tüm terör örgütlerini besliyor ve kullanýyor. PKK ve DHKP-C'den sonra þimdi de FETÖ'cüleri himayesine aldý. Yüzlerce terör suçlusunun dosyasý ellerinde verildiði halde bir tekini dahi iade etmeyip Türkiye'de yargýlanan ajanlarýný istiyorlar. Alman ajanlarýn iadesi AB'nin yeni üyelik kriteri olmuþ; duy da gülmekten katýl!
Ýþin aslý; Türkiye'nin artýk müttefik sandýðý ülkelerin yönlendirmesiyle deðil kendi çýkarlarýna göre politika belirlemesi. Almanya'nýn buna alýþmasý ve kendini efendi gibi görmekten vazgeçmesi gerekiyor. Aksi durumda bugün olduðu gibi kolayca diplomatik nezaketi terk edebiliyor. Türkiye'de kaos planý yapan Alman ajan ve vakýflarý söz konusu olduðunda þansölyeleri telaþa kapýlýyor, bakanlarý tatilini yarýda kesiyor, gazeteleri ekonomik ambargodan falan bahsediyor.
Ýki ülke arasýnda, karþýlýklý ekonomik iliþki deðil de tek taraflý hibe iliþkisi varmýþ gibi. Türkiye Almanya için en güvenilir pazar deðilmiþ gibi...