Cumhuriyet neden coþkuyla kutlanmýyor?
Yakup Kadri’nin hayal ettiði bir “Ankara” vardý. Halkýn Cumhuriyet kutlamalarýna akýn akýn geldiði, coþkuyla katýldýðý bir Ankara…
Ama o hiç yaþanmadý.
Cumhuriyet Bayramý bütün yurtta, dýþ temsilciliklerimize ve Kuzey Kýbrýs Türk Cumhuriyetinde coþkuyla deðil, soðuk resmi törenlerle “kutlandý.”
***
“Dokunaklý heyecansýzlýk” diye yazmýþtý bir arkadaþým. “Cumhur”un ezici çoðunluðu kayýtsýz kaldý Cumhuriyet kutlamalarýna.
O ilgisiz kalýþta, bayram kutlayanlarý derin bir küskünlük içinde uzaktan izlemelerinde anlayan için devasa bir sitem vardý.
Kutlayacak bir þey bulamayanlardý onlar.
Cumhuriyet ile “tebaa”dan “yurttaþ”a terfi ettiði söylenen, ama “ulus”un bir parçasý olmaya layýk olmayan, bu yüzden de Ulus’a sokulmayan Aþýk Veysel’in sýnýfýndan insanlardý.
***
“Halk ile yönetici kadronun Milli Mücadelede el ele veriþi, diyebiliriz ki, sadece zafere kadar sürdü… Zaferle beraber birbirini tutan ellerin yavaþ yavaþ gevþediði ve sonunda birbirinden ayrýldýðý görülecektir” diyordu Samet Aðaoðlu.
Dindar Sünni Müslümanlar, “laik cumhuriyet” adýna deðil, tekkeleri kapatýlsýn, “Þapka Devrimi” yapýlsýn diye deðil, 1922’de Yahya Kemal’in diliyle “galip et bu son ordusudur Ýslam’ýn” diye çaðrýlmýþlardý cepheye, ama ak aksakallý insanlarýn asýldýðýný, kamusal hayattan kovulduklarýný gördüler.
Hacý Bektaþ Dergahý son postniþini Salih Niyazi Baba ile Çelebi Cemalettin Efendi de savaþtan sonra dergahlarýnýn kapatýlacaðýný, dedeliðin suç haline getirileceðini ve Alevilerin 90 sene sonra dergahlarýný açmak için “cemevlerine hukuki statü” talep eder hale geleceklerini bilemezlerdi. Savaþýn zor zamanýnda “Dersim Daðlarý bizi saklar mý?” diye sorulduðu rivayet edilen daðlar savaþtan sonra bombalandý, devlet tunç elini Dersim Katliamýyla masumlarýn kanýna soktu.
Ve Kürtler… Türklerle beraber “Fransýz kuþatmasýna karþý duran”, “Urfa’da kurþun atan” Kürtler savaþtan hemen sonra varlýklarýnýn inkar edileceði, onlarca isyan ve katliamlarla dolu acýlý bir tarih yaþayacaklarýný ve ancak 90 sene sonra kaybettikleri anadilde eðitim hakkýný talep eder duruma gelebileceklerini bilemezlerdi.
Ermeniler, Rumlar ve diðerleri, eski yaralarýn sarýlmasýný beklerken, ötekinin ötekisi olmuþlardý.
Ve hepsi de kabuklarýna çekilip, “Cumhuriyetin kazanýmlarýný” kutlayan seçkin yurttaþlara “hayrýný görün” dercesine kederli gözlerle bakýyorlardý.
***
Aslýnda böyle olmak zorunda deðildi. Herkesin kendisini içinde hissedebileceði ve gerçekten coþkuyla kutlayabileceði bir ülke mümkündü.
Ama olmadý.
Cumhuriyet’e olaðanüstü bir çeþitlilik ve çoðulculuk arz eden ve savaþ koþullarýnda bile bu niteliðini koruyan Meclis tasfiye edilerek geçildi; yeni rejim demokrasi umudunun enkazý üzerine kuruldu.
“Cumhuriyetin en büyük eseri kendisidir” demiþti Demirel. Bir þeyi kendisiyle övmek absürttü ama onun gibi bir demagogun bile fazla sözü yoktu. Demokrasiyle övünemeyenlerin avuntusu oldu Cumhuriyet. Dünyada elinizi sallasanýz cumhuriyete deðiyordu, asýl deðerli olan demokrasiydi ve onlar demokrat deðildi.
Þimdi “ötekilerin iktidarý” var ve cumhuriyetin ilk kez onlarla demokratikleþme þansý var.
Yapýlmasý gereken gasp edilen haklarý geri vermek ve onu Türkün, Kürdün, Alevi’nin, Sünni’nin, Ermeni’nin de kutlayabileceði hale getirmek.