Cumhuriyet ve Bayram

Önce Cumhuriyet...

Avrupa’dan gelen ekonomi haberleri artýk canýnýzý sýkmýyor mu? Birbirinin tekrarý, kopyasý günler, günü kurtaran açýklamalar gerçekten çok boðucu... Bu hafta baþý, dünyayý krize götüren finansal balonlarýn getirip önümüze koyduðu balon zengini ‘yatýrýmcý’ Marc Faber, batýda her þeyin alt-üst olacaðý zaman diliminin 5-10 yýl arasýnda kendini göstereceðini söyledi. Faber, batýdaki durumu artýk bir rejim sorunu olarak görüyor. Bütçe açýklarý, yüksek borçlar, daralan pazarlar ve kendisini yenileyemeyen ekonomi batýda sona yolculuðu hýzlandýrýyor Faber’e göre.

Biliyorsunuz, Arap Baharý dediðimiz deðiþim dalgasý Ortadoðu’da baþladýðýnda, batýnýn ve bizde de demokrasisiz -ama tabii laik- cumhuriyet yandaþlarýnýn þu ünlü sorusu bütün zihinlere kapkara bir ziftle yazýlmýþtý: ‘Tamam diktatörler gidecek ama yerine ne gelecek?’ Bu aslýnda bir soru deðildir, büyük bir korkudur.  Þu bizim cumhuriyetin korkularý gibi: 1) Þeriat gelecek, 2) Bu kýþ komünizm gelecek 3) Bizi bölecekler, Kürtler gelecek. Türkiye’de bütün kanlý operasyonlar, darbeler, darbe teþebbüsleri bu üç büyük korku bahane edilerek yapýlmýþtýr. Þimdi benzer bir durum Ortadoðu’da yok mu sizce? Avrupa krizde, ABD’nin açýklarý büyük, bu açýklarla, eskisi gibi, dünyanýn dört bir yanýna yetiþemez. Ortadoðu’da rejimler yýkýlýrken, batý süreci yönetemiyor, yönetemediði için de kendisine benzer alternatifleri ortaya çýkartamýyor. O zaman, Baas rejimleri gidiyor ama yerlerine neyi koyacaðýz, kiminle masaya oturacaðýz, kaynaklarý nasýl paylaþacaðýz sorusu bir korku daðý olarak batýnýn karþýsýna dikiliyor. Doðrudur, kapitalizmin en büyük korkusu belirsizliktir. Belirsizlik olmasýn diye kendi kurallarýný, ilkelerini, demokrasi diye ortaya attýðý ve ‘tarihin sonu’ burasý dediði sistemi bile geminin güvertesinden aþaðý atmýþ, faþizmlere razý olmuþtur.  Ama artýk ok yaydan çýktý, Ortadoðu deðiþiminin hâlâ bu coðrafyanýn dinamiklerinden deðil de batýnýn ‘oyunlarýndan’ kaynaklý olduðunu sanan þaþkýnlar, Türkiye’de de politika yapamýyor, gündemin gerisinde kalýyor. Örneðin siz Türkiye’de ‘muhalefetin’ mahalli idareler yasasýndan, para ve maliye politikasýna, oradan büyüme meselesine ve tabi ki en can alýcý siyasi geliþmelere deðin elle tutulur bir alternatif ürettiðini görüyor musunuz? Hayýr, deðil mi, peki bu kýsýrlýðý, þimdiye kadar olduðu gibi, Türkiye’de demokratik bir muhalefet olmamasý kolaycýlýðýna baðlý olarak deðil de, batý kapitalizminin göbeðindeki ‘yatýrýmcý’ Marc Faber’in umutsuzluðuna baðlý olarak açýklamayý bir denesek... Bakýn, batý aydýnlanmasý hatta daha ötesi batýnýn, kapitalizmden çok önce bir siyasi model olarak ortayý çýkardýðý seküler cumhuriyet paradigmasý bitiyor. Marc Faber, ‘batýda her þey alt-üst olacak’ derken tam bu bunu anlatmak istiyor aslýnda, endiþesi bundan. O zaman Türkiye’de de siyasi yelpazenin neresinde olursa olsun, batý aydýnlanmasýndan ve onun siyasi olarak somutlanmýþ ifadesi olan cumhuriyetten gýdasýný alan bütün kesimlere de Marc Faber ömür biçiyor: ‘5-10 yýllýk bir zaman dilimi içinde alt-üst olacaksýnýz.’

 

Thomas Jefferson, monarþi olmayan her þeyi cumhuriyet olarak gördüklerini cumhuriyeti de ideal demokrasi olarak hayal ettiklerini söyler. Ama bu iþ hayalle olmuyor. Modern cumhuriyet, garpta da þarkta da, hiçbir zaman, kimsesizlerin kimsesi olmamýþtýr. Bu, modernizmin en büyük yalanlarýndan birisidir. O, her zaman azýnlýðýn hýrsýzlýðýnýn ve o hýrsýzlýðýn sonucu eldi ettiði mülkiyet gücünün siyasi ifadesi olmuþtur. Ve bitiyor, batýdan baþlayarak ama doðu da bitiyor...

Ve bayram...

Bir þey yýkýlýyorsa, o yýkýntýnýn görünmeyen derinliklerinde yýkýlanýn alternatifi boy atmaya baþlamýþtýr bile. Ahmet Tabakoðlu Ýslam Ýktisadýna Giriþ kitabýnda þöyle yazar:’Ýslam, mülkiyetinin temelinde öncelikle emeði arar. Ýnsana kendi çalýþmasýndan baþka karþýlýk yoktur. Onun emeði yakýnda kendisine gösterilecektir’ (Necm,53/39) Emek kazancý mülkiyetin kaynaðýdýr.’ Böyle olunca mülkiyet tekelleþemez. Zaten Riba yasaðý (1- faiz, 2-eþitsizliðe dayalý mübadele, sömürü, 3- spekülasyona dönük, karþýlýðý olmayan varlýklarýn satýþý, mübadelesi) ve Nisab, (mülkiyetin sýnýrlandýrýlmasý-zekât, kurban, fitre gibi müesseseler) mülkiyetin tekelleþmesini önlediði gibi, dengede iþleyen adil bir piyasayý öne çýkartýr. Bu iktisadi alt yapý, bugün bildiðimiz baskýcý devleti ve onun temsili ‘demokrasisini’ deðil, herkesin eþit koþullarda katýlacaðý, söz ve hak sahibi olacaðý, müþavere esasýna dayanan, þura esaslý, ümmete içkin, âdem-i merkeziyetçi kamusal yapýlarýný ortaya çýkartýr ki, bu insanýn ama her bir insanýn eþit koþullarda katýlacaðý gerçek bir demokrasidir.

Bayramýnýz kutlu ve umutla dolu olsun!