Yürütmekte olduðum belgesel çalýþmasý nedeniyle Avrupa ve Rusya’nýn kentlerini adýmladýkça, Osmanlý’nýn 32.nci padiþahý Sultan Abdülaziz’in (1830-1876) yaþadýðý telaþý çok iyi anlýyorum. Topraklarýný resmi bir ziyaret için terk edip Batý Avrupa baþkentlerine giden ilk Osmanlý padiþahý olarak 1867’de Paris’te açýlan bir sanat sergisine katýlmasý, devamýnda Ýngiltere, Belçika, Almanya, Avusturya- Macaristan Ýmparatorluðu’nu ziyaret etmesi önemliydi. Yanýna iki þehzadeyi, Murat ve Abdülhamit’i de almýþtý.
1789 ve devamýndaki 1848 ihtilallerinin yaþandýðý günümüz Avrupa’sýný doðuran milliyetçi düþüncelerin kaynaklandýðý Paris, Osmanlý sultaný ve veliahtlar için gerçekten ilginç olmalý... Osmanlý Hanedaný’ný Paris’te 3.Napolyon karþýlamýþtý, ayný dönemlerde Otto van Bismarck “Prusya militer geleneklerininin” üzerinde yeni bir Alman Ýmparatorluðu kurmanýn çalýþmalarýný sürdürüyordu...
Abdülaziz’in Türk tarihi açýsýndan gerçek anlamda önemli ama bir türlü tam olarak deðerlendirilememiþ gezisinin, bence, en önemli duraklarýndan biri, Belçika’daki lokomotif üretim fabrikalarýna yapýlan geniþ zamanlý ziyaretti...
Belli ki, Osmanlý, bir geliþmeyi net olarak fark etmiþti, 1850-1900 yýllarý arasýnda yükselen yeni sanayi devrimi süreci, “eskiye dair” bütün kurumlarý silip-süpürmekte kararlýydý.
Abdülaziz’in, dönemin Osmanlý aydýnlarýndan farklý yönü de bu... Dönemin aydýnlarý, Osmanlý’nýn gerilemesini sürekli siyasi zemindeki reformlar ile tamir etmenin peþindeyken, o, lokomotif fabrikalarýný geziyor.
Hep düþünmüþümdür... Bu topraklardaki sanayileþme hamlesinin ilk halkasýný oluþturan, donanmasýný güçlendirerek yönettiði devleti giderek bir deniz imparatorluðuna dönüþtürme gayreti içine giren, çok yönlü sosyal reform programlarý baþlatan Abdülaziz, tarihimizin ilk askeri darbesi olarak adlandýrýlan Mithat Paþa’nýn darbesiyle devrilmeseydi, günümüze uzanan siyasi tarihimiz nasýl þekillenirdi?
- Cumhuriyeti masaya yatýrmak...
Tarihin gerçeklerini yaþandýklarý dönemlerden soyutlayýp günümüzün koþullarýnda masaya yatýrýrsanýz, vaktinizi boþa harcamýþ olursunuz... Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal ve arkadaþlarý, bütün imparatorluklarýn tarih sahnesinden çekildikleri çok özel bir çaðýn büyük deneyimlerden geçmiþ onurlu askerleriydiler.
Bir yanlarýnda Fransýz Devrimi ve onun cumhuriyetçi gelenekleri, diðer yanlarýnda ise “devletin bekasý için göreve hazýr ol” diyen Alman/Prusya askeri geleneði bulunuyordu. Bu tür bir kumaþa sahip olduklarý için onlarý eleþtiremezsiniz, çünkü onlarýn çaðý buydu... Üstelik, 1917 Bolþevik Ýhtilali ile insanlýk tarihinin ilk “ideolojik devlet yapýlanmasýnýn” kurulduðu, sanayi devriminin güçlü topraklarýnda ise faþizmin ayak seslerinin duyulduðu belalý bir dönemde kurdular cumhuriyeti...
O günün dünyasýnýn tozu-dumaný içinde bütün ülkelerde olduðu gibi, bu ülkede de “keþke yaþanmasaydý” denilen pek çok olay yaþandý. Ama, bu “cumhuriyet”in “millet” için saðladýðý bereketli zemini gözden kaçýrmamýza neden olamaz.
- Cumhuriyeti kuran ana kadro, bir imparatorluðun askerlerinden oluþuyordu, onlar, zaten, bir Kurtuluþ Savaþýný kurduklarý “meclis” çatýsý altýnda vererek çaðlarýnýn ötesinde insanlar olduklarýný göstermiþlerdi...Cumhuriyeti, “demokratik” kýlacak olanlar kendilerinden sonra gelen nesillerdi...Artýk, “kurucu dedelerin” yakasýndan düþmenin ve bizlerin bu cumhuriyeti ne kadar demokratik kýlabildiðimizi tartýþmanýn zamanýdýr.
Bakýn, Nazým Hikmet, “cumhuriyet”e giden yolun kanlý bir dönemecinde,
“Kocatepe’deki Mustafa Kemal’”i nasýl anlatýr:
“Daðlarda tek tek ateþler yanýyordu.
Ve yýldýzlar öyle ýþýltýlý, öyle ferahtýlar ki
þayak kalpaklý adam
nasýl ve ne zaman geleceðini bilmeden
güzel, rahat günlere inanýyordu
ve gülen býyýklarýyla duruyordu ki mavzerinin yanýnda, birdenbire beþ adým saðýnda onu gördü.
Paþalar onun arkasýndaydýlar.
O, saatý sordu.
Paþalar : «Üç,» dediler.
Sarýþýn bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktý.
Yürüdü uçurumun baþýna kadar,
eðildi, durdu.
Býraksalar
ince, uzun bacaklarý üstünde yaylanarak
ve karanlýkta akan bir yýldýz gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon Ovasý’na atlýyacaktý.”
Eðer aramýzda bu ölçüde aðýr bir sýnavdan geçenimiz varsa, konuþmaya devam etsin...
Yoksa... Geçiniz...