Osmanlý yýkýlýrken sadece devlet çökmedi, ayný zamanda millet olma þuuru da büyük oranda tahrip oldu. Mehmet Akif Ersoy ünlü þiirinde
“Bir zamanlar biz de millet, hem nasýl milletmiþiz
Gelmiþiz dünyaya milliyet nedir öðretmiþiz!” derken hem geçmiþi övmektedir, hem de, o dönemde aslýnda millet olmakta dahi zorlandýðýmýzý özlü bir þekilde anlatmaktadýr. Hiçbir devlet tesadüfen çökmez. Yeterince güvenlik, adalet, özgürlük ve refah saðlayamayan Osmanlý Devleti önceki yazýmýzda ifade ettiðimiz milleti oluþturan o sihirli ruh daðýldýkça egemenliði altýndaki halklarý büyük bir mýknatýs gibi çekmeyi baþaramayacak hale gelmiþtir.
Çanakkale Ruhu
Osmanlý millet ruhunun en iyi ve en son görüldüðü yer ise 1915 Çanakkale Savaþlarý olmuþtur. Bazýlarý Çanakkale’yi Yemen’le, Sarýkamýþ’la vs. karýþtýrmaktadýr. Oysa Çanakkale dönemin süper güçlerine karþý karada ve denizde kazanýlmýþ gerçek bir zaferdir. Bu savaþta Osmanlý halklarý gerçekten büyük bir millet olduklarýný iliklerine kadar yaþamýþlardýr. Bu ruh Kurtuluþ Savaþý’nda bile Çanakkale’deki kadar güçlü bir þekilde ortaya çýkmamýþtýr.
Çanakkale’de farklýlýklarýný unutan insanlar tek bir ruhun parçasý olarak bu millete adeta mucizeler yaþatmýþlardýr. Çanakkale’de yakalanan ortak mutabakat alaný Cumhuriyet’in hiçbir döneminde yakalanamamýþtýr. Çünkü yeni rejimin ilk kadrolarý Çanakkale’de görülen o ruhu Cumhuriyet’in kurumlarýna üflemek yerine, biraz da bu ruh ile çeliþen bir politikayý benimsemiþlerdir. Özellikle tepeden inmeci ve esneklikten uzak din anlayýþý toplumdaki mutabakat alanlarýný çok daraltmýþtýr.
Kurtuluþ Savaþý’nýn kazanýlmasýnda büyük emeði geçen o kadrolar zaferi, yeniden halklarý bir araya toplamak ve halkýn hayalindeki birliði inþa için deðil, halka raðmen kendi zihinlerindeki rejimi inþa için kullanmaya çalýþtýlar. Temelinde dinde, ýrkta, dilde ve kültürde tek tiplik bulunan bu anlayýþ, millet olmak için gerekli olan homojeniteye büyük önem verirken, millet olmak için gerekli olan gönüllü katýlýma yeterince dikkat etmediler.
10 yýlýmýz kaldý
Yeni rejim kendisini 1950’ye kadar güvende hissetmedi. Oysa çeyrek asrý geçen bu süre boyunca rejim normalleþmeli ve halký ile barýþmalýydý. 1950’den sonra ise halkýn desteðine sahip olmadýklarýný bilen ama kendilerini de devletin tek sahibi olarak gören bir grup silahlý bürokrasi yoluyla zihinlerindeki millet elbisesini halka zorla giydirmenin yollarýný aradýlar. Bunun için askeri darbe yaptýlar, muhtýra verdirdiler, bazen terörü bir manivela gibi kullandýlar, iþ siyasi cinayetlere ve faili meçhullere kadar uzandý.
Sonuçta Türkiye’de toplumsal fay hatlarý derinleþti ve Çanakkale’de yakalanan millet olma þuuru bir türlü o düzeyde yakalanamadý. Cumhuriyet hiçbir dönemde halkýn ezici bir çoðunluðunun mutabýk olduðu o deðerler manzumesini istediði düzeyde geniþletemedi.Ne yazýk ki sað iktidarlar da millet ruhunu yeniden inþa etmekten çok maddi kalkýnmaya odaklandý. Ekonomi büyüdü, saðlýk, eðitim vs. rakamlarýnda önemli iyileþmeler yaþandý, ancak hâlâ devleti ve milleti oluþturmasý gereken deðerler konusundaki mutabakatta ciddi sorunlar var.
2023, Cumhuriyet’in kuruluþunun 100. yýlý, yani elimizde bir 10 yýl daha var. Türkiye bu süreyi Cumhuriyet’e Çanakkale Ruhu’nu, yani milleti millet yapan o ruhu üfleyerek geçirmeli. Eðer baþarýlabilirse buna Türkiye’nin ikinci kuruluþ dönemi bile denebilir. Eðer baþarýlamazsa Türkiye siyasi, etnik, dini ve mezhepsel ayrýlýk hastalýklarýna açýk kalmaya devam edecektir.