Türkiye Cumhuriyeti'nin en acýmasýz, en kanlý, sýrlarla dolu, karanlýk yýllarý, 1990'da baþlar 1993'de tavan yapar ve 21. yüzyýla deðin sürer! Devlet adaleti çöpe atmýþ, silahýný kuþanmýþ, insan avýna çýkmýþtý. Polis, MÝT ve Jandarma Ýstihbarat (JÝTEM), suçluyu adalete teslim etmek yerine hem yakalayan, hem yargýlayan hem de idam eden olmuþtu.
Faili meçhul cinayetler açýsýndan bakýnca 1990 yýlý bir dönüm noktasýdýr. Bir bakýma darbelerin en kanlýsý, 1993 gizli darbesinin temeli bu yýl atýldý. Kimler öldürüldü kimler, 1990-93 yýllarý arasýnda:
31.1.1990: Profesör Muammer Aksoy öldürüldü.
6.10.1990: Profesör Bahriye Üçok öldürüldü.
16.6.1991: Sosyalist Parti Þýrnak Ýl Yöneticisi Ýbrahim Savrýca kendilerini polis olarak tanýtan kiþilerce kaçýrýldý. Cesedi evinin yakýnlarýnda bulundu; kafasýna iki kurþun sýkýlmýþtý.
Cinayetler birbirini izledi; Olaðanüstü Hal Bölgesinde avukatlar, doktorlar, gazeteciler, serbest meslek sahipleri birbiri ardýna topraða düþtü... ANAP Varto Ýlçe Baþkaný Kerim Geldi, polis olduklarýný söyleyen kiþilerce evinden alýnýp üç kurþunla öldürüldüðünde yýl 1993'tü...
Daha öncesinde, 1992 yýlýnda Olaðanüstü Hal bölgesinde de cinayetler bütün yoðunluðuyla devam eti. Kimi zaman cinayetler bölgeyi de aþarak Adana ve Antalya'ya da sýçradý. Bölgedeki bazý kaynaklar cinayetlerin adresi olarak Hizbullah'ý göstermeye baþladý birdenbire. Ancak ölümlerin genelde kontr-gerilla eylemleri olduðunu söyleyenler çoðunluktaydý. Bu arada bölgede yaþayan ve Hizbullah'a yakýnlýðýyla tanýnan birçok kiþinin cesedi "saða sola atýlmýþ olarak bulundu." Bu nedenle kimi basýn kuruluþlarý, ölümlerin Hizbullah-PKK hesaplaþmasý olduðunu yazmaya baþladý. Latin Amerika ülkelerinde CIA'nýn tezgâhladýðý ölüm mangalarýnýn benzeri Türkiye'de kol mu geziyordu? Bu arada Diyarbakýr Emniyet Müdürü Ramazan Er, bölgede Hizbullah adlý bir örgütün varlýðýný doðrulayarak bunlarla yoðun bir biçimde mücadele ettiklerini söyledi. Ancak, "cinayetleri Hizbullah dýþýnda birileri de iþliyor olabilir"deyince kafalar gene karýþtý!
'Gerçek'adlý haftalýk derginin 24 Ekim 1992 tarihli 31. sayýsýnda bir Hizbullah yanlýsýyla yapýlan söyleþide, Musa Anter, Bahriye Üçok ve Turan Dursun'un bu örgütçe öldürüldüðü öne sürüldü. Söyleþi yayýnlandýktan kýsa bir süre sonra derginin Diyarbakýr temsilcisi Namýk Tarancý, uðradýðý silahlý saldýrý sonucu yaþamýný yitirdi. Az da olsa bir fikir vermek için sayýlarý bir göz atmakta yarar var: Türkiye'de 1926-1980 arasýnda kaybolan kiþi sayýsý sadece altýdýr. Bunlarýn arasýnda, örneðinSabahattin Ali de vardýr. Daha sonra 12 Eylül 1980'le, 1990 arasýnda, kayýtlara geçmiþ kayýp sayýsý 12'dir, 1993'de sayý 33'e yükselir içlerinde çok sayýda gazeteci vardýr. Ama 1994'te sayý müthiþ bir patlama yaparak 223'e yükselir. Tabi faili meçhul cinayetleri de unutmamak gerek; sadece 1993'te Ýnsan Haklarý Derneði'nin açýklamasýna göre, 467 kiþi öldürülür. Kayýplar, ölümler birbirini izlemeye devam eder. Türkiye büyük bir kargaþa girdabýna yakalanmýþ, çýrpýnmaktadýr..
Yarýn da 1993'e doðru iç dengeleri yorumlayalým.