Cunta Davası itibarsızlaştırılmasın

4 Nisan Çarşamba günü, “12 Eylül Davası” mahşeri bir kalabalıkla takip edildi. 12 Eylül Cuntası’nı yargılamak üzere yollara düşmüş ailelerin yanı sıra, siyasi partiler ve TBMM adına temsilciler, avukatlar, adeta akın halinde mahkemeye çıkınca... Salonlar, kalabalıklara yetmedi.

Müdahil avukatlarına oturacak yer kalmadığı gibi yeterli söz hakkı da verilemedi. Avukatlara verilen söz hakkını, politik görüşlerinin propagandasına dönüştüren bazı dava vekilleri, salonda huzursuzluğa sebep oldu. 12 Eylül’ün ve darbelerin yargılanması içerikli referandumda “HAYIR” oyu veren BDP’lilerin davaya müdahillik talepleri demokrasi açısından ibretlikti. Lakin salondaki diğer 12 Eylül mağdurlarına gerçekleştirdikleri sözlü saldırıları, davanın selametle görülmesini imha edecek pozisyonlar doğurabilir...

***

12 Eylül davalarında 78 günü aralıksız işkencehanelerde geçen 10.5 yılını hapiste bırakmış Avukat İrfan Sönmez de müdahiller arasındaydı. Cunta yargılamasının tarihi bir fırsat olduğunu vurgulayan Sönmez; “güçlü demokratik talepler ve bunu değerlendirecek olumlu siyasi iklim olmasaydı bu dava bugün görülemezdi, nitekim TBMM tarafından kendilerine defaatle talep ulaştığı halde görüşmeye gitmeyen darbeciler bugün hastanelere sığınmışlardır” dedi. “Son elli yılı darbelerle geçmiş Türkiyemizde, darbelerin destek gördüğü zeminlere” de dikkat çeken Sönmez, “dün Ordu göreve” diye sokağa dökülenler bugün bu duruşmada karşı taraftaki müdahillere darbe işbirlikçisi veya katil diyemezler, hattızatında otuz yıl önce durmuş saatleri üzerinden eski hınçlarını aynıyla devam ettirmeleri darbecilerin işine yarıyor” dedi... Avukat İrfan Sönmez ülkücüler davasında yargılanmış, işkence ve hapis cezası görmüş bir kişi, Kürt kökenli. Asılan gençlerden Halil Esendağ’ın kelepçe arkadaşı. Darbe zihniyeti yargılansın diyor. Darbe zihniyetini yargılayacağı yerde hala eski kinleri üzerinden laf üretenlerin bu önemli fırsatı akamete uğrattıklarını söyledi.

Dava vekillerinden Avukat Veysel Aşkın’sa “şayet bu dava sulandırılıp itibarsızlaştırılırsa, yarın 28 Şubat’ı yargılamamız da tehlikeye düşebilir” diye konuştu. Ben de ister istemez, bugün darbecileri suçlayacağına karşı tarafa saldırıya geçen taraflar acaba darbecilerle işbirliği içine geçtiklerini fark etmiyorlar mı diye geçirdim içimden... Halen zaman zaman “ORDU GÖREVE” pankartlarıyla karşımıza çıkan 78’ler, 68’ler, TKP’ler, darbe yargılaması yapacakları yerde farklı politik görüşlere saldırmakla meşgul...

Müdahillerin şimdilik bu önemli çıkmazları metanetle aşması gerekiyor. “Karşı müdahilleri” söz tacizleriyle itibarsızlaştırma girişimleri, sadece karşı tarafa değil, her iki tarafa da zarar verir, cunta yargılamasını akamete uğratacak bir kilitlenme doğurabilir. “İşte bu yüzden darbe yapıldı, otuz yıl sonra bile yine birbirlerine giriyorlar” izlenimi doğurur, ciddiyeti sarsar. Sadece bu durum bile, dünkü duruşmada görevli dava müdahilleriyle yaptığım görüşmelerde fark ettiğim; “sarı müdahil”lik tartışmalarını, şimdiden başlatmış durumda...

Sol cenahlar, darbecilerin ekmeğine yağ sürmesin. Söylev atmak, sataşmak, siyasi şov yapmak için gidilmedi otuz yıl sonra o salona. Hepimiz için çok önemli bir hukuk fırsatı olan bu yargılamayı politik hırslara kurban etmemek gerekiyor.

Davanın en önemli müdahillerinden biriyse, TBMM’nin bizzat kendisiydi... “Askeri müdahalenin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 1961 Anayasası’na göre, yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndedir. TBMM’ye ait olan bu yetki, mutlak ve münhasırdır. Sanıkların gerçekleştirdiği askeri müdahale ile kaynağını anayasadan olmayan yetkiler kullanılarak TBMM’ye ait yasama yetkisi, zor ve güç kullanılarak elinden alınmış, Anayasal görevi yapması engellenmiştir. TBMM, sanıklara isnat edilen suçun birinci derece mağdurudur ” dedi TBMM...