Dağılmak lazım! Toparlanmak için

Gezi eylemlerinin sivil mahiyette, doğaçlama şekilde başladığına şüphe yok. İşlerin bir hafta gibi kısa bir sürede ve hangi sebeplerle kitleselleşip yaygınlaştığını tekrara da gerek yok lakin ilkesel düzeyde şu üç şeyi vurgulamadan geçmek istemem.

-Gösteri yapmak demokratik haktır.

-Polis şiddeti kabul edilemez. Ancak polisin şiddeti “non pasaran romantizmi” için ev araba yakan, kaldırım taşı atanların yaptıklarını meşrulaştırmaz. Bunlar suçtur, hak değil.

-Yerel yönetimin de, merkezi hükümetin de toplumsal konulara yaklaşırken kullandığı dil ve üslup yanlıştır, sorunludur. İncitici, ötekileştirici dilden kaçınmak şarttır.

Dün yapılan açıklamalarla ülke biraz nefes aldı yoksa Allah muhafaza memleket belki de hepimizin ortak geleceğini gümletecek, kazanımlarımızı sıfırlayacak bir sıkıntıya düşecekti.

Türkiye’nin kazanımı!

Kabul edelim ki kaybedecek çok şeyimiz var, hem özel hayatlarımızda, hem toplumsal hayatta. Hele de 30 yılımızı kana boyayan bir büyük sorundan kurtulmaya çabalarken. Bakın dört aydır tabut gelmiyor. Bunun kıymetini bilelim.

Üstelik bugün Türkiye’de insanlar “üç beş ağaç” için, köprüye kışlaya dair fikri sorulmadığı için “bana ha” deyip iktidara hesap sorabiliyor. Bunun da kıymetini bilelim.  

Askeri-bürokratik vesayetten kurtulmuş, sivillerin siyasetin tek aktörü olduğu kabullenilmiş, düne dek askerden başkasına güvenmeyen toplumun yaralı siyasi bilinci normalleşmeye yaklaşmışken o level’ları nasıl zor geçtiğimizi bir hatırlayalım.

Bu, Türkiye’nin ortak başarısıdır.

Unutmayalım bu bizim ortak hikâyemiz.

Ve elbette bugün AK Parti’nin bütün bu eleştirilerin hedefinde olması, Türkiye’nin bütün siyasi tarihinde ülkeye en büyük hizmetleri yapan parti olduğu gerçeğini değiştirmez. AK Parti’nin makro düzlemde ekonomiden demokratikleşmeye çok önemli işler başarıp mikro düzlemde özel yaşam alanlarıyla ilgili algıyı aşamaması da bu ülkeye özgü bir sıkıntılı haldir nihayetinde.

Dersimizi alıp da edelim ezber!

1) Toplumsal muhalefetin bir “sokak isyanı”na dönüşmesinin temel nedeni iktidar partisinde aranıyor ama yanlış! Patlamanın asıl sebebi muhalefettir. Ülkede sağlıklı ve gelecek vaat eden bir muhalefet olsa idi iktidar muhalifleri kendilerini yüzde 50 oyun altına düşmeyen istikrarlı bir partiye karşı bu kadar çaresiz hissederler miydi?

2) Gezi’nin bileşenleri arasında son kullanma tarihi geçmiş darbeciler, karşıt uçlardan ulu-solcular, AK Parti’den ve temsil ettiği siyasi çizgiden nefret edenler, sandıkta deviremediği partiye meydanın gücüyle galebe çalabileceğini sananlar, marjinaller vb. vardı illa ki. Olur da. Ama kitlenin ana gövdesi bunlardan değildi. Meydanın bir merkezi, kürsüsü yoktu. Bunları görelim, haksızlık etmemek, gerçeği ıskalamamak için.

3) Soğuk savaş döneminden kalma ezberlerle günü kurtarmaya çalışan, ağzını açınca ezbere emperyalizm, Amerika, IMF falan diyenlerin, Gezi eylemleri yabancı basında yer bulup başkentler açıklama yaptıkça mutluluktan uçmaları fena halde oksimorondu ama bu benim içimi acıttı.

4) Eylemcileri desteklemeyen, onlar gibi düşünmeyen büyük çoğunluk olanları sessizce, en fazla “la havle” çekerek takip etti. Bu, eziklik değil demokratik olgunluktur.

5) Taksim Tahrir olsun, hükümet sandıkta değil de hemen şimdi meydanda düşsün diye cehdedenlerin aynı demokratik olgunluğa ulaşması için zamana yani sabra ihtiyaç var.  

6) Sosyal medyada evet fake hesaplar, troller, bilinçsiz ya da kasıtlı yayılan yanlış bilgiler gırla gitti, kafalar karıştı. Ama bunun asıl sebebi de konvansiyonel medyanın error vermesi ve sağlıklı bilgi akışında bu denli alevlenmeyecek bir durumu enfeksiyona açık hale getirmesiydi.

7) Madem şehrimizle ilgili kararları kendimiz almak istiyoruz, o zaman adem-i merkeziyetçi yönetim için talime başlayalım.

8) Herkesin katılacağı bir şölene çevirelim olup bitenleri. Sonra dağılalım sessizce. Ama ortak geleceğimizi daha güzel ve özgür inşa edebilmek için.