Daha da “bencil” dünya düzeni planlanıyor, umutlanmayın…

Söylendiği anda kulakta güzel melodi bırakan sözlerden çekinirim. Çoğu kez, Beethoven 9’ncu Senfoni ihtişamında görünen yüksek iddialardan gerçekte, bir arka sokak caz barındaki piyano-saksafon doğaçlaması gelebilir.

“Dünyada artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözü havada bir önermedir, çünkü, “eskinin tüm güçleri yerli yerinde durmakta”, hatta bu virüs belası atlatıldıktan sonra yeni ataklarını nasıl geliştireceklerinin planlarını yapmaktadırlar.

Karşımızdaki gerçek şudur: Devlet güçleniyor ve güçlü devletlerin paranın sahibi dev şirketler ile pazarlıkları yeni bir dünya sisteminin başlangıcını oluşturacak.

Karşımıza yüksek ihtimal “hibrid” (melez) bir sistem çıkacak. Yarım yüz yıldır yapılandırılan “küreselci” sistemin bir bölümüyle “milliyetçi akımın” taleplerinin bir yerde buluştuğu yere doğru ilerleyeceğiz. Bu iyimser tahmindir.

Bu iki akım arasında öngörülen uzlaşma olmazsa yaygın bir savaş kaçınılmazdır.

• ABD HIZLI ERİME İŞARETİ VERİYOR…

İmparatorlukların elbette sonu vardır. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü, İngiltere-Fransa’ya müttefik olup büyük ekonomik ve insani kayıplar yaşadığı Kırım Harbi’nde başladı. Çarlık Rusya’sı, Osmanlı’nın İngiliz ve Fransız donanmalarını 1915’te Çanakkale’de durdurmasıyla yıkıldı. İngiltere-Fransa’nın imparatorluk kimliklerini kaybetmeleri, 1956 Süveyş Harekatı’nda ABD-Sovyet ittifakı karşısında yaşadıkları çaresizliktir.

ABD’nin KOVİD-19 karşısındaki çaresizliği ve küresel manevra alanını yitirmesiyle, Çin’in salgını kendi içinde başarıyla bastırdıktan hemen sonra Avrupa’nın yardımına koşması gelecek için bir ipucu verir mi?

Avrupa Birliği’nin KOVİD-19 karşısında sergilediği dağınıklık, trans-Atlantik ilişkiler, hatta NATO’nun geleceğine dönük ciddi soru işaretleri doğurur mu, evet.

Rusya’nın KOVİD-19 karşısında “kardeş millet” olarak tanımladığı Sırbistan’a bile yardım edememesi, bünyesinde yaşadığı ağır sorunlar ve hissedilir çaresizlik en az ABD kadar ağır bir yenilgi görüntüsü müdür, evet.

Küresel sistemin önümüzdeki yıllarda bilimin, artan sağlık ve çevre sorunlarına dönük kararlı kullanımına bağlı olacağını söyleyenler var, Bill Gates bunlardan biri. Bu tez doğruysa, ABD’nin süper güç iddiasında ciddi bir kara delik açıldığını söyleyebiliriz, ama bu, yerini Çin’e bırakacağı sonucunu doğurur mu, hayli zor.

• BENCİL VE KORUMACI SİSTEME DOĞRU…

Hayli zor, çünkü, “yeni ekonomik milliyetçilik” Batı’nın ana tedarik merkezi Çin’i terk etmeye hazırlanıyor.

Trump’ın “müflis müteahhit” görünümünden “Yeniden Büyük Amerika” sloganı ile Beyazsaray’a “itelenmesinin” yeni sonuçlarını göreceğiz.

Küreselleşmeye dayalı ve Soğuk Savaş’ın bitiminden bu yana “Yeni Dünya Düzeni-YDD” olarak adlandırılan sistemin yerini, sınır duvarlarının yükseldiği, sermayenin içe döndüğü, tedarik zincirlerinin bölgesel olarak yeniden yapılandırıldığı bir sürece yöneldiğine şahit olacağız.

Bu, “stratejik ürünlerin” milli zeminde üretilmesine dayalı, toplumsal güvenliği esas olarak “ilaç ve gıda tedariki” zeminli yeni bir stratejik yapılanmadır.

Eskinin “zorunlu askerlik” uygulamasının benzerleri olarak “zorunlu salgına karşı sağlık eğitimi” ve “zorunlu gıda güvenliği” alma programlarının devreye gireceği bir dünyadan söz ediyoruz.

Belli yaşa gelen kız-erkek gençlerin alacakları bu eğitim, insanlığın karşılaşacağı yeni salgınlarda sağlık ve gıda tedariki çalışanlarının ağır yükünü hafifletmeyi amaçlayacaktır.

Sınırlar kapalı.

Stratejik yatırımlarda sermaye devlet kontrolünde.

Medya/sosyal-medya “ulusal güvenlik” gerekçeli takipte.

“Bencil ve korumacı” ekonomik sistemin yükselişi.

Bu, “küreselleşmeye” dayalı neo-liberal öykülerin sonunun işaretidir.

“Kaos riski”, eğer bireylerin özgürlüğü ile güçlenen devlet arasında bir denge bulunamazsa, “katı toplumcu uygulamalar-sosyalizm” veya “faşizmle” sonuçlanma olasılığına sahiptir.

ABD-Avrupa hattında yaşanılanlar kapitalizmin sıkıştığı an yeniden faşizme savrulacağının işaretini vermektedir. Çin ve Rusya’nın oligarşik-otokratik deneyimlerinin kaosu güçlü şekilde kontrol altına aldığı yolundaki ortak kanılar, diktatörlüklerin yükselişini sağlayacaktır.

Yani, kulağa hoş gelen o melodilerin bastırıldığı, yerini askeri marşların, radikal sloganların aldığı bir dünyaya doğru ilerlenme şansı daha yüksek görünüyor.