Daha nasýl ‘Hoca Efendi’ diyelim?

Her sabah yeni bir ses kaydýna, yeni bir “hükümet düþürme planýna” uyanýyoruz. Üstelik bunlarý haber verenler, sahtesiyle-gerçeðiyle darbe planý delillerinin týkýþtýrýldýðý bavullarý savcýlara teslim eden emniyetçi-gazeteciler.

Sýrtlarý açýkta uykuya daldýklarýndan olacak kurduklarý hayalin rüyasýný görüyorlar.  Üç vakte kadar “Erdoðan istifa edecek” de, “bakýn görün neler olacak” da, “kaçacak yer arayacaksýnýz” da falan da filan da...

Tehdit ve þantajcý müneccimler...

Bu nasýl bir azim, ne adýna, niçin... anlamak zor. Hükümetin devlet içinde yuvalanmýþ paralel yapýya karþý kararlýlýðý arttýkça, az normalleþme emaresi göstereceklerini bekliyor insan, kendilerine gelirler belki diye. Ama yok, ne içtilerse epey fazla kaçýrmýþlar, çok belli.

Zira rasyonalite yerlerde.

“Yolsuzluk ve rüþvetin üstü örtülüyor, bir camia yok edilmek isteniyor”dan baþkaca argüman üretemiyorlar. Sanki karþýlarýnda yolsuzluklarý yok sayan ya da savunan bir hükümet varmýþ gibi.

Fethullah Gülen’e kadar cemaat adýna konuþan herkes daha iddianamesi bile hazýrlanmamýþ yolsuzluk ve rüþvet soruþturmasý hakkýnda “yolsuzluk var, bu kesin” diyebiliyor. Ama sen “yolsuzluk yok diyemeyiz, kararý yargý verecek. Lakin soruþturma süreci de hukuka uygun iþlemeli. ‘Siz hele bir tutuklayýn biz gereðini yaparýz’ durumu, amacýn yolsuzlukla mücadele olmadýðýný gösteriyor” deyince yolsuzluðu meþrulaþtýrmakla itham ediliyorsun. 

‘Ilýmlý Ýslam biziz’

Tutarsýzlýklarý saymakla bitmez de, en basiti þöyle; “Çocuklarý suçsuz olsa 17 Aralýk’tan hemen sonra bakanlarýn istifa etmesi gerekirdi” diyenler, istifa mekanizmasýnýn devreye girmesi bir haftayý bulunca “istifa ettiler ama geç, bu saatten sonra bir anlamý yok” dediler. Bir gün sonra da “madem suçsuz olduklarýný düþünüyorlardý neden istifa ettiler” demeye baþladýlar.

Bu dershaneye giden bebelerin bile görebileceði açýklýkta bir tutarsýzlýk.

Bir de þöylesi var; Suriye’deki muhaliflere giden yardým TIR’ý yetkisi olmadýðý halde paralel savcýlar marifetiyle durdurulur. “Ilýmlý Ýslam biziz, bakýn biz...” diye çýrpýnan çevrelerce ülkenin istihbaratý “El Kaide’ye mühimmat yardýmý yapýyor” denilerek “ýlýmlý Ýslam” pozu verilen çevrelere ispiyonlanýr. Bu vesileyle ilk günden itibaren Esed’e her türlü desteði veren Ýran’ýn ekmeðine yað sürülür. Sonra Esad’ýn katlettiði Suriye halký için timsah gözyaþlarý dökülerek Türkiye’nin Ýran’la münasebetlerine ‘þaibeli’ notu düþülür. 

Atlamayalým; Ýsrail’in “Türkiye’nin üç ilinde El Kaide’nin üssü var” iftirasý da bu paketin önemi parçalarýndan. Bu iftira da, Ýsrail’in on yýllardýr gerçekleþtirdiði katliamlarý ilaç niyetine bile olsa eleþtirdiðine tanýk olmadýðýmýz çevrelerce köpürtülür. Sonra da ayný aðýzlar, “Ýsrail’le yan yana gösterilerek koca bir camiayý lekeliyorlar” diyerek savunma moduna geçiyor.

Cemaat’e ihanet

Kim kimi lekeliyor?

Bizzat bu davranýþlarý sergileyenlerdir asýl “koskoca bir camiayý” lekeleyenler.

Cumhurbaþkaný Gül’ün Ýsrail’in iddiasý üzerine söylediði “ihanet ve kendi emellerinin itirafý” sözü maalesef buradan bakýlýnca bu tezlerin Türkiye’deki sahipleri, distribütörleri, taþeronlarý için de geçerli gözüküyor. Ve bu ihanet, büyük resimde Türkiye’ye küçük resimde ise yarým asýrdýr inþa edilen Hizmet Hareketi’nin bizzat kendisinedir.

Gülen Cemaati’nin lokomotifi zengin iþ adamlarý olabilir, ama meþruiyetini Anadolu insanýnýn gözündeki ve gönlündeki yerlerinden alýyor. Oradaki meþruiyetin kaybý, Gülen Cemaati’ni ayakta tutan ana kolonun yýkýlmasý demektir.

Fethullah Gülen’in BBC’ye verdiði mülakatta hiç dershanelerden söz etmemiþ olmasý, asýl meselenin dershane olmadýðýný bir kez daha göstermiþtir. Mülakattaki söylemi, yakýn dönemdeki vaaz ve telefon konuþmalarýyla birlikte ele alýndýðýnda Gülen’in sadece Cemaat’in dini lideri gibi deðil ayný zamanda bir siyasi hareketin komuta merkezi gibi hareket ettiði tespiti de yapýlabilir.

Fethullah Gülen kendisine Hoca Efendi diye hitap etmemizin vasatýný kendisi ortadan kaldýrmýþtýr.