DAİŞ’in en büyük ortağı YPG’dir

Figen Yüksekdağ’ın sırtını dayadığı “şey”, yani YPG güçleri, rejim muhaliflerinin yoğun olarak yaşadığı Azez’e yürümeden önce, DAİŞ devreye girmiş, gerekli alan temizliğinden sonra çekilmişti. 

Neredeyse rutin haline geldi...

Önce DAİŞ vuruyor ve niyeyse çekiliyor, ardından YPG saldırıyor... (YPG’nin harekât düzenlediği bütün bölgelerde aynı şey oldu: DAİŞ vurup geri çekiliyor, ardından YPG devreye giriyor.)

Bunlar, görünüşte, düşman yapılar... YPG veya PYD, her neyse, DAİŞ’e karşı yürüttüğü “destansı” (!) mücadeleyle (Fethullahçı Profesör Mehmet Altan’ın ifadesiyle) “dünyanın hayranlığını kazanmış”, bir tür dokunulmazlık elde etmişti.

Fakat biz bu “dokunulamaz” YPG’yi, DAİŞ’le karşı karşıya göremiyoruz hiç.

Dünyanın hayranlığını kazanacak ne yaptılar ya da yapıyorlar?

Bilmiyoruz.

DAİŞ’e karşı hangi mücadeleyi veriyorlar?

Bilmiyoruz.

Bugüne kadar DAİŞ’le kaç kez karşı karşıya geldiler?

Bilmiyoruz...

Esasında biliyoruz.

İki büyük (!) karşılaşmadan söz edebiliriz.

Birincisi, Kobani’de oynanan “direniş tiyatrosu...”

Palas pandıras sağa sola dalan DAİŞ, iki yıl kadar önce, Kobani’ye de şöyle bir uğramış, görülen lüzum üzerine (yani maksat hasıl olduktan sonra), “çekilerek” YPG’ye destansı bir zafer kazandırmıştı. Girdiği yerden çıkmayan DAİŞ’in, hiçbir sorun çıkarmadan, Kobani’den “çekilmesi” (üstelik “yenilerek” çekilmesi ne anlama geliyordu? (Maksat hasıl oldu, evet... Önce, “Erdoğan DAİŞ’e silah gönderiyor”, “Erdoğan Kürtlere karşıdır” tezviratı üzerinden çözüm sürecini sona erdirecek PKK eylemlerinin ilk kıvılcımı çakıldı, ardından Türkiye’nin Kobani’ye koridor açması sağlandı. Böylece, hükümetin güya samimiyeti test edilmiş oldu.)

İkinci karşılaşma, Tel Abyad’da yaşandı...

DAİŞ, güya bu bölgeyi de işgal etmişti.

İşine yaramayan, asla yaramayacak Tel Abyad’da DAİŞ, hangi stratejik ihtiyacını giderecekti?

Kobani’de “destanlar” (!) yazan YPG güçleri (Çakma da olsa, bu zaferi Türkiye’nin açtığı koridora ve Türkiye’nin eğittiği Peşmerge güçlerine borçlu olduklarını niyeyse hiç hatırlamak istemediler), bu kez Tel Abyad’a yürüdü.

İlginç bir şey oldu: YPG güçleri bölgeye giriş yaparken, DAİŞ de çıkış yapıyordu.

Salih Müslim’in militanları, bir zafer daha kazandı.

Hiç masraf etmeden, hiçbir riske girmeden, Tel Abyad’ı DAİŞ’in elinden kurtardı.

Sonra ne mi yaptı?

Türkmenleri ve Arapları sürerek, “etnik temizliğe” girişti.

Rojava devriminin üçüncü ayağı böylece tamamlanmış oldu.

Dahası da var...

Bugün, başta müttefikimiz Amerika olmak üzere, bütün batılı güçler DAİŞ’le savaştığını söylüyor. İncirlik üssü, bu amaçla açıldı. Fransa bölgeye (yine DAİŞ’le savaşmak üzere) büyük bir uçak gemisi gönderdi. Sonradan oyuna giren RusyaLazkiye’de büyük ve donanımlı bir hava üssü kurdu.

Uçağını kapan, DAİŞ’le savaşmak üzere Suriye’ye koşuyor...

Fakat, DAİŞ’in bulunduğu bölgeye bir tek bomba düşmüyor, bir tek mermi atılmıyor.

Rakka üzerinden göstermelik uçuşlar yapılıyor, sivil alanlara birkaç bomba düşüyor, çocuklar ölüyor, filan... Ama DAİŞ’in altyapı tesisleri, petrol rafinerileri ve lojistik merkezleri durup duruyor öyle. DAİŞ petrol üretip tıkır tıkır para kazanırken, bombalar DAİŞ’le savaşan muhalif unsurların üzerine düşüyor.

Böylece, bölgesel işgale yeltenen YPG’ye alan açılmış oluyor.

Demek ki neymiş?

DAİŞ’in en büyük ortağı YPG’ymiş!

Maksat, hem seküler Esat’ı muhafaza etmek, hem de istikbaldeki seküler “PKK devleti”ne zemin hazırlamak...