Dalga geçtikleriniz, alayınıza Sean Penn dersi verir!

Birazcık onur taşıyorsanız, “Sean Penn desek ne cevap verirler? Times denilen gazeteye ilan verip bizi eleştirme cüretinde bulunan densiz alçağın teki herhalde!” diye geyik yapmayı bırakır, mahut “bildiri”de yazılanlarla ilgilenirsiniz.

Kimse kimseye “densiz” demedi.

Demez...

Hiçbir hükümet yetkilisi, Sean Penn için, “Bizi eleştirme gafletinde bulunan alçak” diye lafa girmedi...

Girmez...

Sean Penn’i de, yaptıklarını da, aykırı duruşunu da sizden iyi bilirler.

Hatta alayınıza Sean Penn dersi verirler.

Mahalle değiştirmek, namus değiştirmek demek değildir, ahlak değiştirmek demek değildir, vicdan değiştirmek demek değildir.

Namuslu bir insan, en azından şunu görür:

Bildiriye imza atan koca koca adamlar seçimle gelmiş Başbakan’ı diktatörlükle suçlarken, Atatürk’ü referans olarak gösteriyor.

Hani, “Arkamda bıraka bıraka bir diktatörlük mü bırakacaktım!” diye hayıflanan Atatürk...

Hani Armstrong tarafından “diktatör” olarak nitelenen Atatürk...

Hani, aynı bildiriye imza atan Andrew Mango’nun, “Diktatör kelimesi bugün hakaret gibi kullanılıyor... Atatürk bilinen diktatörlerden farklı olarak, elindeki gücü diğer birçok insan ve kurum arasında dağıtırdı. Paylaştırmayı ve paylaşmayı bilen iyi bir komutandı. Diktatörler güçlerini paylaşmazlar!” diyerek, açıkça yalan söylemeyi tercih ettiği Atatürk...

Buna “lapsus” derler yiğitler...

Hatta lapsusun kralı...

Demek ki, bildiride yazılanlar da, en az Sean Penn konusu kadar, elverişli “geyik malzemesi” sunuyormuş ama onu görecek göz ya da ahlak sizde nerede?

HAMİŞ:

Mısır’da katliam yapan darbeci general Sisi’yi “Karizmatik, güler yüzlü, icabında duygusal konuşmalar yapan bir lider. Dindar ama Müslüman Kardeşler üyesi değil. Karısı tesettürlü, peçeli...” diyerek, neredeyse “ailemizin darbecisi” ilan eden Hürriyet gazetesi, “Firavun” başlığını atarken ne tür bir yarar gözetti?

Merak ediyorum...

Muhterem ağabeyimiz Hasan Cemal, “Mısır’da darbeciler, insanlığa karşı suç yolunda yürüyor” derken, tek başına darbeyi insanlığa karşı suç kategorisinde görmüyor mu? Yapılanların tam manasıyla “insanlığa karşı suç” sayılabilmesi için daha ne kadar yürümeleri ve daha kaç yüz kişiyi öldürmeleri gerekecek?

Hasan abiden ikinci bir “Mursi’nin hataları” yazısı ne zaman gelecek? Eli kulağında mı?

Merak ediyorum...

Fazıl Say’ın “imzacı” dostları, “Gezi olayları” sırasında hayatını kaybeden beş vatandaşımız için binlerce dolar bastırıp, “tehdit” tadında kocaman bir ilan yayınladılar; Türkiye Cumhuriyeti’nin “seçimle gelmiş” Başbakanı’nı “faşistlikle, diktatörlükle, katliam emri vermekle” suçladılar ve bu ölümlerin bir gün Strasbourg’daki yargılamaya konu olacağını söylediler.

Mısır’ın “darbeyle gelmiş” Cumhurbaşkanı ve Başbakanı hakkında da böyle bir ilan yayınlamayı düşünürler mi?

Darbeci Sisi’ye, “Bu yaptıkların bir gün Strasbourg’daki yargılamaya konu olacak” derler mi?  

Nihayetinde darbe suçu işlemiş ve katliam emri vermiş kişiler bunlar.

Dünyaca tanınmış sanatçı Fazıl Say bu işe önayak olur mu?

Merak ediyorum...

Değerli ombudsman, kıymetli yazar Yavuz Baydar, Mısır’daki katliamı sansürleyen uygar batı medyası için de New York Times’a bir makale yazıp, “Böyle medya düzeni olmaz” der mi?

Bunu daha çok merak ediyorum...