Aslýnda bütün bu olan biten pek öyle karmaþýk deðil; ancak durumu özellikle anlaþýlmaz kýlarak darbeye ‘müdahale’, katliama ‘temizlik’ diyenler olduðunu biliyoruz. Bu hafta baþý bütün bu çarpýtma çabalarýný boþa çýkartan iki haber önümüze geldi. Bu iki önemli ekonomi haberini analiz edeceðiz. Ancak, var olan durumu çarpýtanlarýn, olan biteni görmezden gelenlerin iki temel argümaný var; bunlara deðineyim önce...
Birinci argüman: ‘Mýsýr’da Ýhvan’a karþý yapýlan darbe ve arkasýndan gelen katliamlar Müslüman toplumlarýn (ülkelerin) batý türü bir demokrasiye eriþememelerinin sonucudur. Zaten gördüðünüz gibi darbeyi yapanlar da ona destek veren Suudi Arabistan gibi ülkeler de Müslüman... Dolayýsýyla ortada, iddia edildiði gibi, Ýslam’a, Müslümanlar’a dönük bir ‘þey’ yok; tarihte görüldüðü gibi, Müslüman-Müslüman’ý katlediyor. Bu da, bu toplumlarýn iktisaden geri kalmasýnýn, sekülerleþememesinin sonucu.’ Ýkincisi: ‘Olan oldu; Türkiye, burada BM çizgisinden, batýlý müttefiklerinden ayrý davranýp, hem yeni Mýsýr yönetimiyle hem de Batý ile daha fazla kötü olup kendini yalnýzlaþtýrmamalýdýr. Bunun iktisadi ve siyasi bedeli aðýr olacaktýr.’
Ýþte bu iki argüman, ana muhalefet partisinden, kýzýl elmacý ulusalcý cepheye, oradan hükümete muhalif olup sað tarafta olduðunu söyleyen çevrelere ve ‘liberallere’ uzanan temel çýkýþ noktasýdýr.
Dünya ‘iþleri’ ve Ýslam
Doðrudur; darbeyi yapanlar, katliam emrini verenler Ýslam dinine mensup olduklarýný söyleyebilirler ve dinin temel ritüellerini hepimizden fazla yerine getirebilirler. Suudi Arabistan þeriat hükümlerini uygulayan bir ülke olabilir.
Ancak burada Ýslam’ýn, dünya iþlerinden elini eteðini çekmeyen hatta çekmediði ölçüde -pratikte- kendisi olan bir din olduðunu ve diðer iki semavi dinden O’nu ayýran temel özelliklerinden birinin bu olduðunu vurgulayalým.
Ýkincisi Ýslam’ýn bu dünyaviliði -sekülerizmin tam karþýtý olarak- adil, eþitlikçi bir toplumu öngörmesinden, tahayyül etmesinden yola çýkar. Biliyorsunuz, Halepçe’de kimyasal silah kullanarak kundakdaki bebekleri öldüren Saddam’da kanýyla Kur’an yazdýran ve kendisini ‘Müslüman’ zanneden bir diktatördü. Buradaki saldýrý, Ýslam’ýn ritüel yanýna deðildir, tam aksi o yan, Suudi Arabistan gibi ülkelerle öne çýkartýlmak istenmektedir. Mýsýr’da darbecilerin beþ vakit namaz kýlmasýnýn ya da eþlerinin baþ örtülü olmasýnýn sýk tekrarlanmasý darbenin anti-Ýslam yanýný yalanlamaz. Buradaki saldýrý Ýslam’ýn, Batý karþýsýnda alternatif bir iktisadi düzen ve bunu tamamlayan siyasi çýkýþ yapmak istemesinedir.
Bu çýkýþ, tam bugün, Batý’da baþlayan ve bir türlü bitmek bilmeyen ve þu andaki paradigma ile de bitmeyecek olan büyük Batý kriziyle birleþmiþ ve Çin’den baþlayarak, G.Kore’ye uzanan yeni Asya kalkýnmasý ile yan yana gelmiþtir. Burada þimdiye kadar geçerli olan ve aðýrlýkla Batý tarafýndan üretilmiþ olan iktisadi, siyasi, kültürel bütün deðerler, bilgiler tarihin çöp tenekesine gitmek üzeredir. Bu, iþin tarihsel yanýdýr.
Suudi Arabistan korkuyor ve tehdit ediyor!
Güncel olana gelelim ve orada da þu ‘Türkiye yalnýzlaþýyor’ argümanýný ele alalým. Burada iki haberden birincisi ile baþlayacaðýz. Suudi Arabistan Dýþiþleri Bakaný Saud el Faysal, Fransa gezisi ardýndan, ‘eðer ki Batý Mýsýr’a desteði keserse biz, ‘Müslüman ve Arap ülkeler zenginiz, yardým yaparýz’ dedi. Öte yandan Arap kaynaklar, böyle bir durumda Suudi Arabistan’ýn petrol üretimini azaltarak, týpký 1973’teki gibi yeni bir kriz yaratmakla dünyayý tehdit ettiðini söylüyor. Suudi Arabistan’ýn ödünün koptuðu ‘þey’ kendi adaletsizliðinin, Ýhvan’la birlikte, Ýslam’la alakasýnýn olmadýðýnýn ortaya çýkmasý ve Suud ailesinin üzerinde oturduðu zenginliðin Ýslam’ýn emrettiði gibi infak edilmesi, daðýtýlmasýdýr.
Saud el Faysal, bunun için hem tehdit ediyor, hem de kendilerinin Müslüman olduðu vurgusunu öne çýkartýyor. Bir kere þunu söyleyelim; Suudi Arabistan’ý býrakýn OPEC’in toplamý bile, eskisi gibi arzla oynayarak, 1973 krizi gibi bir kriz oluþturamaz ya da krizi tetikleyemez. Geçen sene Suudi Arabistan’ýn üretimi zaten günlük son 30 yýlýn dibini görmüþtü. Suudlar’ýn günlük ortalamasý 9.5 milyon varildir. 2012’in son aylarýnda bu günlük 1 milyon varile inmiþti. Bu düþüþ ABD’nin üretimini yükseltmesine neden olmuþ ve ABD günlük 700 bin varilden 7 milyon varile çýkmak hedefi koymuþtu. Suudi Arabistan’n tek özelliði, arz esnekliðinin yüksek olmasýdýr. Bu anlamda, çok kýsa süreli þoklar oluþturabilir ama tehdit ettiði gibi, 1973 krizine benzer bir krize yol açamaz. Ayrýca Suudi Arabistan biliyor ki, böyle bir tehdidin gerçekleþmesi durumunda K.Irak kaynaklarý tahmin edilenden çok daha önce devreye girecektir. Dolayýsýyla Suudi ailesinin, Ýslam’ý ve petrolü kullanarak süreceði saltanat, Mýsýr darbesi desteði ile daha da kýsalmýþtýr.
Türkiye ‘Balkanlaþtýrmaya’ karþý çýkýyor
Ýkinci önemli ekonomi haberimiz de Alman Merkez Bankasý’nýn, (Bundesbank) son raporunda, Avrupa Merkez Bankasý’nýn (ECB) faiz yükseltmesi yapabileceði vurgusu yapmýþ olmasý...
Bundesbank, ECB’nin baþýnda bulunan Mario Draghi ve ekibinin aksine, iþsizliði öne çýkaran geniþlemeci para politikalarý deðil de, fiyat istikrarýný esas alan anti-enflasyonist politikalarýn öne çýkartýlmasýný istiyor. Bu haberi, lütfen Fed’in geniþlemeci para politikasýndan geri dönmesi ve böylece krizin, geliþmekte olan ülkelere yýkýlmak istenmesi süreci ile birleþtirin. Almanya, ECB’ye faiz yükselt baskýsý yapýp, iþsizliðin yüzde 20’lerin üzerine çýktýðý Güney Avrupa’yý uçurumdan iterek periferisi yapmak istiyor. Týpký neoconlarýn Ortadoðu’yu ve Asya’yý Balkanlaþtýrma isteði gibi, Almanya’da, Yugoslavya’dan sonra, Güney Avrupa’yý Balkanlaþtýrmak istiyor.
Ýþte Türkiye, bu yeni küresel Balkanlaþtýrmaya karþý duruyor, durmasýn, yalnýzlaþýyor diyenler haklý mý sizce? Bence, biz Müslümanýz(!) gereðini yapýyoruz diyen Suud ailesi ne kadar haklýysa o kadar haklý...