“Darbe fetvasız olmaz paşam!”

Tanzimat’tan sonraki ilk askeri darbe 30 Mayıs 1876 tarihinde sabah, saat 4:34’te Sultan Abdülaziz Han’a yapıldı. Darbeyi gerçekleştiren Hüseyin  Avni, Mithad ve Rüşdü Paşa’larla Hayrullah Efendi’ye bir “hal fetvası”  gerekiyordu ki, milleti, orduyu hem de donanmayı uyutmak, kafaları darbeye yatırmak daha kolay olsun. Fetva önce 86 yaşında, Peygamber torunlarından olduğuna inanılan Şerif Abdülmuttalib Efendi’den istendi. Cuntacılara sert bir sesle: “Padişahı hal etmek için onun ya dinden sapması ya da deli olması gerekir. Sultan Aziz kafir mi oldu mecnun mu?” diye sordu o saat!

Avni Paşa hukuki ve şer’i işleri bilmediğinden sustu. Ama sonunda Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi : “Ben Sultan Aziz’in dinden saptığına tanıklık ederim!” dedi. Ama nasıl dinden saptığını anlatamadı bir türlü.

İçlerinde kafası çalışan tek kişi Mithad Paşa’ydı. Fetva Emini Filibeli Kara Halil Efendi baba dostu ve Şeyhülislam olabilmek umuduyla “hal emr-i hayrına çarşaf kadar fetva yazarım,” diyebilecek kadar “aşağılılk bir yobazdı!” Olağanüstü kutsal bir kurum olan fetvayı nasıl düzenbazca tezgahlayıp dinlerini berbat ettiklerini önemsemiyordu hiç biri!  Sırf bir rütbe atlamak için din de, millet de hakan-halife de kurban edilebilirdi kolayca!

Mithad Paşa kuklasını bulmuştu. Karşısına oturttu:

“Fetva kutsaldır. Ne denirse halk inanır. Halk üzerinde etkili sözler de bulunması gerekir içeriğinde” buyurdu.  Ve fetvayı yazdırdı kaltaban Halil Efendi’ye. Bu fetvada Abdülaziz Han:

1. Deli olmakla,

2. Din işlerini karıştırmak yani dinden sapmakla,

3. Devlet hazinesini şahsı için harcamakla,

4. Dünya ve siyaset işlerini karıştırıp imparatorluğu tahrip etmekle,

5. Siyasetten anlamamak, dolayısıyla devlet yönetmeyi becerememekle,

6. Vücudu din ve devlet, millet ve memleket için zararlı olduğunan dinimiz hükümlerine göre saltanat ve hilafet görevlerini yerine getirmemekle suçlanıyordu.

Bakınız Allah’ın şu işine:  Bu fetvayı yazdıran Mithad Paşa, yıllar sonra kaleme aldığı Tabsıra-i İbret adındaki anılarının ilk cildinde şöyle diyordu Abdülaziz Han’la ilgili:

1. Sultan Abdülaziz yalnız akıl değil ince bir zeka sahibiydi de.

2. Devlet için geceli, gündüzlü çalışırdı.

3. Devletin ve milletin iyiliğini isterdi.

4. Devlet ve memleketin iyi yönetimi için yasalarla düzenin mutlaka korunmasına biz vezirlerden çok daha fazla inanmıştı.

5. Ancak Sadrazam Ali Paşa öldükten sonra devlet işlerinde suçu vardı sultanın.

Yani anılarında, yazdırdığı hal fetvasını yalanlıyor Mithad Paşa. Fetvada hakan deli, anılarda akıllı ve zeki. Dinsiz olduğu iddiasınıysa tekrar bile edemiyor kitabında. Yeteneklerinin bütün vezirlerden üstün olduğunu belirtiyor defalarca. Niyetininse iyi olduğunu buyuruyor ama diyor ki Ali Paşa’dan sonra kötülükler oldu.

Evet, Ali Paşa’dan sonra Abdülaziz Han’ın “suçu” vardı. Rüşvet alan, devletin hazinesinden para çalan Hüseyin Avni Paşa gibi birini, Krupp ve Martini firmalarından yüklüce komisyon aldığı belgelendiğinde salt sadrazamlıktan uzaklaştırmakla yetinmiş ne tutuklatmış ne de yargıya yollamıştı. Tanzimat Fermanına göre suistimal yapan devlet adamının yargıya sevki gerekmekteydi.  Ancak Padişah böyle bir başvuruda bulunmak zorunda değildi.  Düzen buydu! Ancak padişahın dışında sadece Sadrazam rüşvet alanı, yolsuzluklara bulaşmış bir nazırı mahkemeye verebilirdi de ama bu pisliğe sıvanan Avni Paşa gibi sadrazamın ta kendisiyse ne olacak! Basit. Darbe yapıp padişahı hal edecek ve Murat Efendi ayarında bir meczubu tahta çıkaracak! Sonra da belki geri gelir korkusuyla Abdülaziz Han’ı öldürtüp intihar etti diye tehditle doktor raporu düzenletecek! İşte bu Tanzimat sonrası ilk askeri darbedir. Ardından 1908’de Abdülhamid Han’a, petrolcülerin yaptırdığı darbe gelecektir...