Seçilmiþ tüm kiþiler bir biçimde yerlerini eli silah tutanlara býrakmaya zorlanýrdý. Bu arada halk ayaklanýr ve çok daha fazla kan dökülürdü. Deðil geçici süreli OHAL, yýllar sürecek bir sýkýyönetim söz konusu olur, ancak toplum böyle bir “sýkýya” gelmek istemeyeceðinden ne yönetim olurdu ne de yaþam.
Söz konusu darbe yönetimini kendisine meþru bir baþkaldýrýþ nedeni olarak görecek kesimler daha da cesaretlenirdi. Asker yönetimine karþý çýkmak, dünyanýn her yerinde kahramanlýk olarak görüleceðinden, muhtemelen en kýsa sürede Kürt siyasi hareketi “özerklik” ilan ederdi. Ordu, bununla mücadeleye yönelir ve PKK ile sürdürülen teröre karþý mücadele, Kürt halkýna yönelik bir savaþa dönüþürdü. Dolayýsýyla ülke bütünlüðü adýna yapýldýðý ileri sürülen darbe, tam da ülkenin bölünmesine, halklarýn savaþmasýna neden olurdu.
Darbecilerin siyasi referanslarý arasýnda Sünni Ýslam da olduðuna göre, içerideki kaosa Aleviler ve muhtemelen bir süre sonra da sol çevreler dahil olurdu. Darbecilerin ülkeyi yönetmeleri bir yana, kimsenin kimseye güvenmedi bir tuhaf ülke ortaya çýkardý. Týpký Suriye, týpký Afganistan, hatta týpký Irak ve belki biraz Gürcistan veya Ukrayna gibi.
Düþmanlar artar, dostlar azalýrdý
Darbe gerçekleþip de bunlar yaþansaydý, belki BM Barýþ Gücü ya da NATO birlikleri müdahale eder, olmadý ABD bir koalisyon kuruverir ve Irak’a yaptýðý gibi bir “yardým” yapardý. Sonuçta, ya ülke iç savaþ yaþar ve bölünürdü; ya da öyle ya da böyle bir iþgale uðrardý.
Ýþler bu noktaya varsaydý, belki Rusya da Esad rejimine yardýma gittiði gibi, duruma el atar ama farklý olarak anti-darbecilere destek vermeye uðraþýrdý. Bu desteði Ýskenderun Limaný’ndan vermeye kalkarsa, Türk Boðazlarýnda da muhtemelen epeyce hareketlilik olur, dost ve müttefik ülkeler Türkiye’nin kendi güvenliðini saðlayamadýðý için Rusya, Ýran ve terör üreten yerlere karþý zayýf düþtüðünü ileri sürerek kendi iþlerini kendileri görmeye kalkarlardý. Bir anda nereden geldiði belli olmayan yabancý üniformalýlarý görür, bunlarýn hangi üslerde konuþlandýklarýný merak eder hale gelirdik.
Tabi bu durumun Kýbrýs’a da sirayet etmemesi düþünülemez olurdu. Belki orada da bir mini darbe yapýlýr, yetmezse darbecilerin meþru saydýðý bir parlamento kararýyla KKTC yeni bir il olarak Anadolu’ya dahil edilirdi. Böylece Diyarbakýr’a karþý Lefkoþa durumu ortaya çýkar, buna da “batýya yönelme” denirdi.
Þantajla imzalar attýrýlýrdý
Söz konusu senaryonun ne derece gerekçi olduðu tartýþýlabilir. Ancak her durumda Türkiye-AB iliþkileri donar, Türkiye’nin Avrupa Konseyi ve NATO üyeliði askýya alýnýr; demokratikleþme süreçleri biter, otoriterleþmiþ ve Doðu’ya kaymýþ bir Türkiye ortaya çýkardý.
Ancak Türkiye’nin batýdan uzaklaþýp kayacaðý bu “Doðu” Ortadoðu olmayacaktý. Zira darbeciler, kendilerini Arap halklarýna yakýn gören bir eðilimde deðiller. Sanki Türkiye daha çok Ukrayna’nýn Doðusuna benzesin, Batý’dan koparak Rusya etkisine savrulsun isterler.
Bununla birlikte, söz konusu risklerin “Batý” ittifaký tarafýndan gözardý edilmesi mümkün olmaz ve Türkiye’yi söz konusu ihtimalden kurtarmak için büyük bir giriþim baþlardý. Yani bugün Türkiye’nin kabul etmediði ne varsa, “kurtarýlmak” adýna kabul etmek durumunda kalýnýrdý. Kýsacasý darbe olsaydý, Türkiye’ye ölümü gösterip sýtmaya razý etme süreci yaþanýrdý.
O halde sorulmasý gereken, kimin Türkiye’ye ne imzalatmaya çalýþtýðý sorusu. Türkiye kimi “oyun” dýþýna itmeye çalýþtýysa ve kimlerin önerilerini reddettiyse, darbecilerin arkasýnda onlar olabilir ve muhtemelen bunlarýn sayýsý da birden fazladýr.