Darbe mi, kapatma davası mı? İkisinden birini seçin!

Mithat Perin’in anılarını okuyorum... Menderes dönemi gazetecilerinden... Bir “Menderes yandaşı” sizin anlayacağınız.

Perin, Türkiye’yi adım adım darbeye götüren olayları anlatıyor.

Esasında bildiğimiz olaylar ama bunları değerli kılan “içeriden” bir tanıklıkla yazılmış olması.

Benim dikkatimi, “9 Subay” bahsi çekti.

Hani TSK subayı Samet Kuşçu, darbe yapacak bir cuntayı deşifre etmişti de, sonunda kendisi hapsi boylamıştı ya... O bahis işte.

Mithat Perin, 9 Subay olayının ciddiye alınmadığını söylüyor.

Doğru... Ciddiye alınmadı.

Menderes, kendisine yönelik bir girişimi zayıf bir ihtimal olarak görüyordu. “Bu kadar başarılı oldum, Türkiye’yi kalkındırdım. Bana karşı bir girişim yapamazlar” inancındaydı... Bayar’ın kuşkuculuğu bile onu uyandırmaya yetmedi.

Biliyorsunuz, 9 subayın beraat ettirilmesiyle birlikte cuntanın eli daha da güçlenmiş, Menderes’e karşı yeni ittifaklar oluşmuştu.

Üç yıl sonra da darbe geldi zaten...

Mithat Perin, darbenin niçin zayıf bir ihtimal olarak görüldüğünü anlatırken, “Mısır’a bakarak böyle düşünüyorduk” diyor. Ve şu ibretlik anekdotu aktarıyor (mealen yazıyorum): “Mısır’da 1952’de general Nasıl darbesi gerçekleştiğinde hepimiz gülmüştük... Mısır’ın geriliğine gülmüştük... Bizde böyle şeyler olmaz diyorduk. Çok şükür darbe gerilerde kaldı. Mısır’a bakarak, demokrasimizin geliştiğini düşünüyorduk.”

Biz de böyle düşünüyorduk.

Rahmetli Özal’ın devri iktidarında, “Bu iş gerilerde kaldı. Artık darbe olmaz” diyorduk...

Hasan Cemal’giller tayfası işi daha da ileri götürüyordu; “Gelin şu utanç verici darbe sözcüğünü sözlüklerimizden çıkaralım...” diyordu.

Böyle diyenleri, 93 kapalı darbesine gerekçe üretirken yakaladık.

Bir bölüğü, 28 Şubat sürecinde darbenin tedvirine memur yazıldı.

Hasan Cemal’giller tayfası da, “Üst düzey bir general beni aradı. Dedi ki...” diye başlayan yazılarla, halkın seçtiklerine general sopası gösterdi.

Bir bölüğü de, “Gezi kalkışmasında” kafa çıkardı.

Şimdi de, “Erdoğan seçimi göremeyecek” diyorlar...

Menderes ve Mursi anıştırması yapıyorlar.

Daha aklı başında sanılanlar da şu tür uyarılarda bulunuyor: “Her şey hazır... Hiç temenni etmem ama galiba 27 Mayıs tipi bir darbe geliyor...”

Darbe mi geliyor, kapatma davası mı açılıyor?

Hangisi?

Müstafi Zaman gazetesi yazarı ve camianın acar akademisyenlerinden biri, “AK Parti’ye kapatma davası açılsın” buyurmuş, ajandayı deşifre etmişti.

Siz de kararınızı verin artık.

Darbe mi yapacaksınız, kapatma davası mı açacaksınız?

HAMİŞ:

Son zamanlarda “paralele” bağlamış bir Hürriyet gazetesi yazarı, kurtuluş için Başbakan’a birtakım önerilerde bulunuyor...

Başbakan kurtulmak istiyorsa, öncelikle yasama, yürütme ve yargı konusunda çalışmalıymış, bunların ne anlama geldiğini öğrenmeliymiş...

Bunların ne anlama geldiğini önce sen öğren... “Yargı” erkinin niçin kendisini hiyerarşinin en tepesinde gördüğünü, kuvvetler ayrılığı ilkesinin her defasında niçin yargı erki eliyle zedelendiğini, hangi darbelerin yargının meşrulaştırmasıyla gerçekleştirildiğini, erklerin niçin birbirlerine karşı “sorumlu” olmaları gerektiğini öğren, sonra çık başkalarına akıl ver.

Bir de, birçoğu çemkirmeli, binlerce Erdoğan yazısı yazdın.

Edepsizce, terbiyesizce, vicdansızca yazılmış yazılar...

Erdoğan hakkında söylediğin sözlerin binde birini Fethullah Gülen için sarf edebiliyor musun?

Buna petka yetirebilir misin?

Madem “yandaş” değilsin, hür fikrin yazarısın, bir “hür fikir” örneği sergile de, görelim delikanlılığını.

Tabii ki kimseye küfretme utanmaz çocuk...

Fethullah Gülen’e de küfretme, Erdoğan’a da küfretme, Baykal’a da küfretme, Kılıçdaroğlu’na da küfretme. Adam ol!