Darbeciler medyadan 27 Mayıs’ta bir geçti, pir geçti...

Bugün 24 Temmuz; basından sansürün kaldırılışının yıldönümü olarak her yıl ‘basın bayramı’ olarak kutlanan gün... Benim için de özelliği var bu günün: Her yıl tam da bugün bir yaşıma daha basıyorum...

Türkiye’de yanlış ve mutlaka değişmesi gereken bir medya düzeni vardı; şimdilerde değişiyor... Ancak ekmeğini kalemiyle kazanan bir gazeteci olarak sormadan edemiyorum: Böyle mi değişmeliydi?

Ülkemizin siyasi kaderini derinden etkileyen 27 Mayıs (1960) darbesini yapanlar, daha ilk günden, “Bâbıâli’den geçeceğiz” demişlerdi; basını zapt-ü rapt altına alma niyetlerini fâş ederek... Bu biliniyor; ancak bilinmeyen nokta şu: Askerler 27 Mayıs sonrasında gerçekten de Bâbıâli’den geçtiler...

Önce örtülü ödenekten bir miktar parayı bu amaç için ayırır ihtilâlin güçlü adamı... Günlük ihtiyaçları karşılama görevi Yapı Kredi Bankası’nın o zamanki patronu tarafından üstlenilir... Başına idare müdürü olarak Özel Harpçi biri getirilir... Darbe öncesi çalıştıkları gazete ve dergilerde askere hulûs çakmış, darbe sonrasında destek vermiş isimler ‘Öncü’ gazetesinde toplanır...

Siyasi tarihimize ‘14’ler olayı’ olarak geçen Milli Birlik Komitesi içindeki yarılma bile, bardağı taşıran son damla olarak, ‘Öncü’ gazetesi yüzünden yaşanmıştır.

Aradan bunca yıl geçti, şimdilerde artık ‘medya’ adını almış olan basında, köşebaşlarını, hâlâ ‘Öncü’ kadrosunda bulunan veya onların el verdiği kişiler tutuyor...

O günlerde kurulan medya düzeni bugünlere kadar sürdü. 27 Mayıs sonrasında görülen her askeri müdahalede, ‘Öncü’ kadrosundan gazetelerde köşe başlarını tutanlar, hep aynı misyonlarını icra ettiler: Darbe öncesi beklenti yarattılar, darbeyi alkışladılar ve askerlere yol göstermeyi ihmal etmediler...

‘İhtilâlciler arasında bir gazeteci’ başlıklı kitaplar yazılmış, bir büyük gazete patronunun başarısız bir darbe girişimi içerisinde adının geçtiğibir ülkedir Türkiye...

Gönül rahatlığıyla “Artık darbe olmaz, demokrasi yerleşti” diyebilmek için ‘Öncü’ kadrosunun öncülük ettiği medya düzeninin değişmesi gerekiyordu.

Yukarıdaki sorum yine de geçerli: Böyle mi değişmeliydi?

Politika içerisinde yer alanların, bu soruma, başka yoldan değişmesinin mümkün olmadığını söyleyerek cevap vereceklerini biliyorum. ‘Öncü’nün günümüzdeki sürdürücüleri, hem kendileri hem de onların elinden tutup önemli konumlara getirdikleri, sağlam bir iç dayanışma mekanizması da oluşturmuşlar; patronları gidiyor, onlar yerlerinden kımıldamıyor... Bazen ‘demokrat’ görünmeyi başarabiliyorlar; yeniden darbeciliğe geçişleri zor olmasa da...

Şu sıralarda medyada sarsıntılar yaşanıyor: Patronlar değişiyor, yöneticiler farklılaşıyor, pek çok çalışan da kendisini işsiz buluyor...

Kendisini işsiz bulan çalışanların hepsi gencecikinsanlar... Çoğu iyi niyetli bu gençlerden hiçbirinin ‘Öncü’ geleneğinden haberdar olduğunu sanmıyorum.

Esas ‘Öncü’ kadrosunu teşkil edenlerin sayısı doğal olarak azaldı, ama onların bizzat el verip önlerini açtıkları kişiler sayıca hayli fazla medyada... Onlar ahkâm kesmeye yine devam ediyorlar; son ataklarını geçtiğimiz günlerde hep birlikte izledik...

Ben yine de “Keşke böyle olmasaydı” görüşündeyim...