12 Eylül darbesinin yargýlandýðý mahkemede “sanýk Kenan Evren”in avukatý Bülent Hayri Acar,“12 Eylül 1980-83 arasý Anayasa’nýn teminatýndadýr. 1982 Anayasasý yürürlüktedir ve yapýlanlarýn anayasal dayanaðý vardýr” savunmasý yaptý.
Bunun hukuki açýdan geçerli olup olmadýðýna yargýçlar karar verecek. Ancak anayasal dayanakla, koruma kanunuyla savunulamayacak baþka bir vahim suç var 12 Eylül sürecinde: Ýþkence.
Gardiyanlarýn baþýna subaylar atandý, iþkenceler askeri binalarda baþladý, cezaevlerinde sürdü. Ýþkenceci erler özel eðitimden geçirildi, yüreði kaldýrmayan askerler de iþkenceden nasibini aldý. Bizzat darbecilerin ifadelerinde geçen bu bilgiler, iþkencelerin de emir komuta zinciri içinde yapýldýðýnýn kanýtý.
Ama iþkenceciler onlardan ibaret deðildi. Savcýlarý ve doktorlarý da vardý darbecilerin. Bizzat iþkencelere katýldýlar, iþkence görene “saðlam”, ölene de “intihar” raporu verdiler.
Ýþkence görenler 32 yýldýr bunlarý isim isim, olay olay anlatýyorlar. Ýfadelerinde, röportajlarýnda, suç duyurularýnda... Subay, asker, hakim, savcý, doktor, hatta köpeðin bile (Diyarbakýr Cezaevi sorumlusu Esat Oktay Yýldýran’ýn kurt köpeði ‘Co’) ismi belli.
Bu kiþilerden bazýlarý generalliðe, yüksek yargý üyeliðine kadar yükseldi; doktorluktan hastane patronluðuna terfi etti. Geçtiðimiz 32 yýl içinde “saygýn komutanlar, avukatlar, doktorlar ve iþadamlarý” olarak aramýzda yaþadýlar. Bir kýsmý hesaptan kaçýlamayacak yere göçtü. Ama bir kýsmý hala aramýzda.
Meslek örgütlerinin sorumluluðu
Darbeci generaller þimdi TSK Ýç Hizmet Kanunu’nun “Cumhuriyeti koruma, kollama” görevini düzenleyen 25. Maddesi’nden vazife çýkardýklarýný söylüyor, 82 Anayasasý’na koyduklarý geçici 15. Maddedeki “karar ve tasarruflarýndan dolayý yargýlanamaz” kalkaný ardýnda geçen 30 yýlýn “zamanaþýmý” sayýlmasýný istiyor. Baþta dediðimiz gibi, buna yargý karar verecek.
Ancak Milli Güvenlik Konseyi “iþkence yapýlsýn” diye bir karar almadý. Buna raðmen 32 yýldýr isim isim iþkenceci listeleri yayýnlandýðý, açýktan suç duyurularý yapýldýðý halde iþkence yargýlanmadý. Ýþkenceciler belki “karar” deðil ama “tasarruf” kapsamýnda 15. Madde korumasýna alýndýlar.
Devlet, cezaevi ve karakollarda iþkence yapmakla suçlanan asker, gardiyan, müdür ve subaylara, “memurlarýna” hesap sormadý.
Ama hesap sormasý gereken sadece devlet miydi?
Ya meslek örgütleri?
Örneðin Türk Tabipler Birliði...
Ýþkence görenlere “saðlam” raporu veren, dahasý bizzat iþkenceye katýlan doktorlar için hangi mesleki iþlemler yapýldý?
Ya da Türkiye Barolar Birliði...
Bizzat iþkenceye katýldýðý iddia edilen, gözle görülür iþkence izleri, hatta raporlarý görmezden gelen savcý ve hakimler hakkýnda hangi kararlar alýndý?
Bu hakim ve savcýlar emekliliklerinde hangi barolara üye kabul edildi ve avukatlýk yaptý?
Onlarýn elini kolunu baðlayan bir 15. Madde yoktu.
Bugün de yok...
Ýþkence zanlýlarýnýn adý, iþkence görenlerin anýlarýnda, mahkeme ifadelerinde, iddianamelerde, Diyarbakýr Cezaevi Gerçeðini Araþtýrma ve Adalet Komisyonu Raporu’nda, gazete arþivlerinde yazýlý.
Bugün darbe davasý Ankara’da sürerken, iþkencelere iliþkin suç duyurularýna il savcýlýklarý bakýyor. Bu süreç meslek örgütleri için de önemli bir fýrsat. 1997’de iþkenceyi gizleyen doktora meslekten men cezasý veren Tabipler Birliði, görevdeyken avukatlara kötü davranan emekli hakime avukatlýk baþvurusunu reddeden Baro 12 Eylül sürecinde iþkenceyle suçlanan meslektaþlarýyla ilgili “tasarrufta” bulunmakla yükümlüdür.
“Olasý iþkencecileri caydýrmak”, en az “olasý darbecileri caydýrmak”tan daha az önemli deðildir.