Yeni bir anayasal düzen inþa ederken, bazý davalarýn düþürülmesi veya kapsamýnýn daraltýlmasýnýn tartýþýlmasý yeni toplumsal sözleþmenin tamamlanmasýna ve güçlü bir Türkiye’nin kurulmasýna katký saðlayabilir.
19. yüzyýlýn ikinci yarýsýndan itibaren devlete hâkim olmuþ bir siyasal elitin ürettiði sistem içinde yüzyýlý aþkýn bir süredir ülkenin kaderi hakkýnda tartýþýyoruz. Sistem deðiþiyor þimdi. Deðiþimle birlikte bu sistemin taþýyýcý unsurlarý ile sistemin yüzyýlda üretip bugün demokratik aktörlerin kucaðýna býraktýðý sorunlar karþýsýnda nasýl bir yol izleneceði hususu da tartýþýlacak gibi...
Batýnýn düvel-i muazzama’ya dönüþmesinin imkâný olan milliyetçilik akýmlarý, Osmanlý’da parçalanma ve sömürgeleþmeye yol açýnca, 19. Yüzyýlýn sonlarýndan itibaren ülkenin kaderine hâkim olan bürokratik seçkinlerin tercihi de kimi zaman ýrkçýlýða kadar varabilen bir milliyetçilik anlayýþýný benimsemek ve bu temelde yeni bir ulus devleti inþa etmek oldu. Baþka bir çareleri var mýydý, tartýþýlýr.
Ancak Anadolu milliyetçilik akýmlarý nedeniyle Osmanlý’dan ayrýlanlarýn deðil, onlardan geriye kalanlarýn, yani etnik milliyetçilik tercihi olmayanlarýn üzerinde yaþadýðý ya da yaþamak zorunda kaldýðý bir ülke oldu. Millet vardý, ancak bu millet, seçkinlerin tasavvuruna uygun bir millet deðildi. Bunun laboratuarda üretilmesi gerekiyordu.
Bunun için yeni bir ideoloji, yeni tarih, yeni dil, yani bir bütün olarak yeni bir paradigma üretmek ve milletin bulunduðu coðrafyayla olan tarihsel, kültürel ve dinsel baðlarýnýn koparýlmasý gerekiyordu. Laiklik bunun olmazsa olmazýydý. Bu da yeterli deðildi, zira toplum homojen deðildi. Bu yüzden asimilasyon ve inkâr politikasý da gerekliydi.
Elitlerin restorasyonu
Milliyetçiliðin laiklik boyutu, anayasal düzlemde bir ulus devlete imkân verdi. Buna karþýn siyasal elitleri topluma yabancýlaþtýrarak, onlarý siyasal bir azýnlýða dönüþtürdü. Toplumun çoðunluðu ötekileþtirildi.
Milliyetçiliðin etnik boyutu ise Kürt sorununa yol açtý. Bir bakýma siyasal elitler tam da önlemeye çalýþtýklarý sonucu kendi elleriyle yaratmýþ oldu.
Bu tercih bir bütün olarak toplumun neredeyse yüzde 80’inin ötekileþtirilmesi anlamýna geldiðinden kurulan anayasal düzenin çoðunluðun yönetimini öngören demokrasiye izin vermesi de düþünülemezdi.
1924 ile siyasal elitler tarafýndan kurulan sistem, 1950’de çökme riskiyle karþý karþýya kalýnca 1960’da askeri müdahale ile restore edildi. Yine 1971 ve 1980 darbeleriyle de benzer restorasyonlar yapýldý. Her bir restorasyon ayný zamanda bir güncelleme olup ve elbette dýþ destekten tamamen baðýmsýz düþünülemez.
Siyasal elitlerin 28 Þubat müdahalesi ve sonraki müdahale çabalarý da, temelde, yüz yýl önce kurduklarý ve ülkenin kurtarýlmasý için tek çare olarak düþündükleri sistemi ayakta tutma amacýna yönelikti.
Laik ve etnik merkezci özellikleriyle milliyetçilik eðitim yoluyla kitleselleþtirilirken, yargý ve ordu sistemin ana taþýyýcýlarý olarak tasarlandý. Yüksek eðitim sistemin teorik meþruiyet temellerini üretti. Ülke bütçesi sisteme destek verecek bir zengin sýnýfýnýn yaratýlmasý için seferber edildi. Gerektiðinde katliama baþvuruldu, kitlesel maðduriyetlerden çekinilmedi. Farklýlýklar terörize edildi.
Toplumun özgüveni
Tablo bu, ama kabul edelim ki, ülkenin 1920’lerden günümüze parçalanmadan gelmiþ olmasý, ödettikleri bedel aðýr olsa da, siyasal elitlerin ülke adýna baþarýsý sayýlýr.
Kendi adlarýna baþarýlarý ise yýkýcýdýr: Onlarýn ürettikleri sistem içinde yaþýyoruz. Onlarýn dilini kullanýyoruz. Sistem savunucularý, halen mutlak anlamda olmasa da sayýsal olarak deðiþimi bloke veya provoke etme imkânýna sahip. Ayrýca darbe ve darbe teþebbüsleri konusunda herhangi bir suç bilincine sahip deðiller. Aksine bunu kaleleri iþgal edilmiþ, tersanelerine girilmiþ vatanýn kurtarýlmasýnýn bir gereði olarak görüyorlar. Norm 1982 Anayasasý ve onun üzerine inþa edildiði paradigma olunca, sistem savunucularýnýn “normal”i de buna göre davranmayý gerektiriyor. Darbe yapmak da normal oluyor. Teknik hukuk açýsýndan bu çok önemli olmasa da, siyasal gerçeklik bakýmýndan önemlidir.
Ama ne dünya eski dünya, ne de Türkiye eski Türkiye. Toplum tüm sorunlarýný çözebilecek bir özgüven kazandý. Özellikle son yirmi yýldaki ekonomik, kültürel ve siyasal geliþmeler toplumsal paradigmada köklü deðiþikliklere yol açtý. Yüz yýl önce kurulan siyasal sistemin deðiþim talebi karþýsýnda ayakta durmasý imkânsýz.
Türkiye, demokratikleþirken, hem bu sistemle, hem bu sistemin taþýyýcý kurumsal ve toplumsal unsurlarýyla, hem de bu sistemin yarattýðý veya neden olduðu terör sorunuyla da uðraþmak zorunda.
Bu mücadelenin baþarýsý, bu sistemin normaline göre hareket edenlerle uðraþmaktan çok, normu deðiþtirmeyi gerektirmekte.
Diðer yandan yüz yýllýk sistem tarafýndan asimilasyona, kýyýmlara ve inkârlara uðratýlmýþ Kürtler bakýmýndan durum daha da vahim. Mevcut anayasal düzen halen yürürlükte ve Kürt sorununun temel esaslarý itibariyle eski anayasal düzenin yol açtýðý bir sorun olduðu gerçeði ortada iken, demokratikleþme sürecinde Kürtler konusunda eski düzenin kabulleriyle yola devam edilemeyeceði ortada.
Yeni bir toplumsal sözleþmenin þartlarý oluþmuþtur. Bunun üzerine toplumsal denetime açýk, toplumun hizmetine odaklanmýþ ve onun sevk ve idaresinde çalýþan, vesayetçiliðin hukuki ve fiili imkânlarýna son vermiþ bir anayasal düzen inþa ederken, bu iki sorunu tartýþmadan geçmek hukuken doðru olsa da, siyaseten isabetli olmayabilir. Özellikle eski düzen savunucularýnýn ve onlarýn terörize ettiði Kürt siyasal hareketinin bu demokratik inþaya destek vermesi durumunda, bazý davalarýn düþürülmesi veya kapsamýnýn daraltýlmasýnýn tartýþýlmasý yeni toplumsal sözleþmenin tamamlanmasýna ve güçlü bir Türkiye’nin kurulmasýna katký saðlayabilir.
Ýki þerhin altýný kalýn çizgilerle çizerek yazýyý bitirelim:
1. Tartýþma cinayet ile iþkence gibi insanlýða karþý suçlarýn dýþýnda, sadece anayasal düzene karþý suçlarý kapsayabilir.
2. Baþvurulacak siyasal tasarruf, sadece cezalandýrmadan sarfý nazar edilmesiyle sýnýrlý olup, asla eylemin suç olmaktan çýkarýlmasý biçiminde gerçekleþmemelidir. Eylemler ahlaken ve siyaseten yargýlanmaya devam etmelidir.