Baþkanlýk sisteminin diktatörlük, hatta sultanlýk getireceðini iddia edenlerin bir kýsmýnda zerre kadar samimiyet görmüyorum. Samimi deðiller, çünkü ayný hassasiyeti Ergenekon ve Balyoz süreçlerinde göstermediler. Ülkede darbeye zemin hazýrlanmak istenirken, bunun için cinayetler iþlenip kitleler kutuplaþtýrýlýrken, yani ülke askeri bir diktatörlüðe teslim edilmeye çalýþýlýrken bu kiþiler seçilmiþleri deðil, darbecileri desteklediler. Hatta bugün bile darbelerin sebepsiz olmadýðýný, iyi bir darbenin kötü bir sivil idareden daha iyi olduðunu vs. söyleyebiliyorlar.
Bununla kalsa iyi, içlerinde öylesine uç kiþiler var ki 27 Mayýs askeri diktasýný ‘devrim’ olarak takdim edip, ülkenin en aðýr dikta dönemlerinden geçtiði o günleri ‘en özgür günlerimizdi’ diye savunabiliyorlar. Ayný þekilde bu ülkede 1930’larý ve 1940’larý ülkenin ‘asrý saadet’ dönemi olarak lanse etmeye çalýþanlar bile var. Eðer 1940’lar, yani Ýnönü yýllarý ülkemizin en mutlu yýllarý idiyse hiç merak buyurmayýnýz, baþkanlýk sistemi bu yýllardan daha kötü olamaz.
Eðer Dersim’de yapýlanlarý veya tek parti döneminde insanlarýn hayatlarý üzerinde bazen dayanýlmaz noktalara gelen haksýzlýklarý içinize sindirebiliyorsanýz, hatta bir de bunlarý savunabiliyorsanýz baþkanlýk sisteminden hiç ama hiç korkmayýn. Çünkü en kötü baþkanlýk bile o yýllardan çok daha demokratiktir, çok daha iyidir.
Derdimiz Baþkanlýk mý?
Baþkanlýk tartýþmalarýnda tamamen ideolojik, hatta art niyetli duran bu kesimi bir yana býrakacak olursak aslýnda bizim sorunumuz baþkanlýk veya parlamenter rejim de deðil. Nispeten kýsacýk diyebileceðimiz çok partili dönemde çok sayýda darbe yapýlmýþ, çok sayýda muhtýra verilmiþ. Asker kýþlasýna dönmüþ gibi yapýp, devlet kurumlarýnýn tam üzerine adeta oturmuþ. Bir baþbakaný ve iki bakaný idam etmiþler. Neredeyse tüm baþbakanlarý bir þekilde tehdit etmiþler. Mahkemeler darbecilerin emrine geçmiþ. Bu dönemde sivillere bir tek anayasa yazma hakký bile verilmemiþ. Þu anki anayasa bile 12 Eylül askeri diktatörlüðünün bir ürünü... Tabloyu biraz daha detaylandýrabiliriz, ama gerek yok. Bu manzara karþýsýnda ‘parlamenter sistem mi iyidir, yoksa baþkanlýk mý gelsin’ diye tartýþmak bence asýl meseleyi kaçýrmaktýr.
Sistem öncelikle darbeleri önlemenin kalýcý yollarýný bulmalý, sivil-medeni (civic) duruþu tüm toplum için bir kültür haline getirmeye gayret etmeli ve son olarak ülkeye hukuk ve adalet tam olarak getirilmelidir. Bunlar yapýlamazsa, yani mahkemelerimiz mevcut haliyle devam eder ise, darbecilik mücadelesinin artýk bittiði düþünülüp birkaç yýl önceye kadar yaþadýklarýmýz unutulursa ister baþkanlýk gelsin, isterse parlamenter rejim, hiç fark etmez...
Eðer sorunun özünü atlar, sadece görüntü ile uðraþýrsak bizden sonraki nesillerin tartýþmalarý ‘baþkana karþý darbe hazýrlýklarý’ ya da ‘asýlan baþkan ve adamlarý’ türünden olur.
Fener’in derdi
Neredeyse her yýl olan yine tekrarlandý, ilahi bir güç FB’yi son dakikaya kadar umutlandýrdý ve adeta son dakikada elinden kupayý çekip aldý ve karþý tarafa verdi. Üstelik ezeli bir rakibinin kupayý Kadýköy’de alýþýný seyretti Fenerbahçeliler... Geçtiðimiz yýllarda da aynýsý olmadý mý? Önce þampiyon olduðunu sanýp, sonra anons hatasý ile tüm stat yýkýlmadý mý? Ya diðer örnekler... Bu kadar çok tesadüf olur mu? Fenerbahçeliler bir yerlerde hata yaptýklarýný düþünmüyorlar mý? Ya Baþkan Aziz Yýldýrým? Bu kadar gerilim, bu kadar hýrs ve kýzgýnlýk spor için biraz fazla deðil mi? Bana sorarsanýz ortada o kadar büyük yanlýþ var ki iþler bu yüzden bir türlü rast gitmiyor.