Geçtiðimiz hafta Türkiye hukuk ve siyasi tarihinde çok önemli bir dönüm noktasý aþýldý. 21 yýl aradan sonra, 28 Þubat Darbesi'nin 106 celselik uzun yargýlamasý neticelendi. Sonuçtan memnun olanlar ve olmayanlar tartýþmasý devam edecek. Ýlgiyle takip edilen ve topluma mal olmuþ her yargýlamadan sonra bu tip tartýþmalar çýkar ve sürer. Ama daha önemli olan Türkiye Cumhuriyeti'nin artýk darbeleri yargýlayabilecek bir iradeye sahip olduðunu ispat etmesidir. Her þey biz yaþarken oldu ve bütün dünyanýn gözleri önünde. Geçen, solan, yiten ömürlerimizdi belki ama "1000 yýl" süreceði iddia edilen, uzun zamana yayýlmýþ, çok bileþenli ve gayet sofistike kurgusuyla maruz kaldýðýmýz darbeler arasýnda özel bir yeri olan 28 Þubat Darbesi muhakeme edildi. Karar verildi...
28 Þubat davasýna zamansal olarak eþlik eden diðer önemli dava, "15 Temmuz" davasýdýr. 28 Þubat davasýna giren avukatlarla karar celsesi arasýnda yaptýðým mülakatta öðrendiðim bir mevzu benim için oldukça sarsýcýydý. 15 Temmuz darbesinde vazife alan rütbeli askerlerin rütbe ve yükseliþ yolu, 28 Þubat'ta bilinçli olarak FETÖ kumpaslarýyla boþaltýlan basamaklardan geçmiþti. Görüþtüðüm avukatlar, 15 Temmuz'un kesinlikle 28 Þubat'ýn devamý olduðunu düþünüyorlardý.
***
28 Þubat'ta maðdur edilen kesimler, sabýrla verdiler hukuk mücadelesini... Darbeyle mücadele elbette akýllý bir strateji gerektiriyor. Ama 28 Þubatta strateji kuracak, ilham alacak güçlü bir tecrübeye sahip deðildik. Darbelerle mücadeleye dair bir deneyimimiz, birikimimiz yoktu. Darbelerle mücadele ayný zamanda toplumsal bir kültürdür. Bizimse böyle bir alýþkanlýðýmýz yüzyýllardýr yoktu. Hatta "devlet ebed müdded" terbiyesiyle geçmiþ uzun asýrlar boyunca nice kudretli padiþahlar, þehzadeler, devlet adamlarý, nice sunturlu darbelerle hall edilmiþti de bizler halk olarak sadece gözyaþlarýyla hatimler indirip türbe ziyaretleriyle yetinmemiþ miydik?... Yani bizim millet olarak uðranýlan gadre sabýr etmekten baþka bir söz, bir eylem ürettiðimizi söyleyemezdi yazmazdý tarihler...
Devleti sabýrla, sessizce ve korkuyla sevmeye dair bu kültürümüz, 1960 ve 1980 darbelerine karþý da ciddi bir müdafaa hattý belirleyemememize sebep olmuþtur.
Peki 15 Temmuz'da ne olmuþtu da sokaklara, meydanlara akýn eden halk, tanklarýn önüne yatarak mermileri göðüslemeye karar vermiþtir.
Uzun yýllarýn hatta asýrlarýn muhasebesi, birikimi, maruz kaldýðýmýz tecrübeler bize darbeye karþý duruþ bilinci kazandýrmýþ olabilir. Böyledir...
Ama daha baþka bir deneyimi daha yaþýyoruz halk olarak. 1994'teki mahalli seçimlerle birlikte klasik sað/ sol tanýmýnýn dýþýnda baþka bir hareket oldu; Refah Partisi... Çevrede olduðu varsayýlan ve aslýnda hakikaten de çevrede (civarda, periferide, taþrada) olan "halk", yeni bir deneyimle tanýþtý. Mahalli, yani yerel ve yerinden yönetime karýþmaya, giriþmeye ve yönetiþime baþladý... "Halk"ýn yani seçkin olmayanlarýn siyasi deneyimi, eskiye dair sabýrlý, sessiz ve korkmuþ haleti ruhiyeyi altüst etti...
Halk artýk karýþýyordu...
1994 deneyimiyle giderek artan bu "karýþma" bilinci aslýnda bir siyasi iradeydi... 28 Þubat'la bu sivil halk iradesi deyim yerindeyse demirde dövüldü... 15 Temmuz'da ayný bilinç, Tayyip Erdoðan'ýn çaðrýsýyla darbeyi geri çevirdi...
Demokrasinin ve darbelere karþý durma bilincinin deðerli bir kültür olduðunu düþünüyorum. Bu konuda kurulacak bir düþünce kuruluþu veya enstitü, geçmiþteki darbelere dair tüm kayýtlarý, tanýklýklarý, medya ve belge'sel her türlü dökümaný toplayabilir ve akademi/müze'ye dönüþtürebilir... Bunu yapmalýyýz. Unutmamak için...