Darbeye direnme kültürünün inþasý

Halk artýk askerden daha az korkuyor. Son 10 yýldýr yaþadýklarýmýz darbeci generallerin gerçek yüzünü hepimize acý bir þekilde gösterdi. Bazýlarý bu toplumsal algý deðiþimini zamana baðlýyor ve “bu çaðda darbe olur mu caným” diyorlar. Oysa ki son 10 yýlda darbe giriþimlerinin baþarýsýz olmasý ve halkýn militarizme daha sert bir þekilde karþý durmasý ne tesadüftür ne de 21. yüzyýlda olmanýn doðal bir sonucudur. Eðer emek verilmez, darbelere, yani zorbalara karþý örgütlenilmezse, darbe karþýtý bir bilinç toplumda zemin bulmaz ise 21. yüzyýlda da darbe olur, 22. yüzyýlda da...

***

 

2000’li yýllara kadar ülkemizde darbeye direnme geleneði yoktu. Tam tersine siyasiler de dâhil olmak üzere, toplum darbeden hoþlanmasa da darbeyi olaðan sayardý. Bu ruh halinin en güzel temsilcisi her seferinde þapkasýný alýp giden, sonra hiçbir þey olmamýþ gibi bir sonraki darbeye kadar yeniden gelen bir siyasetçimizdir. Ancak sadece onu suçlamak da olmaz. Saðýndan, soluna kadar çoðunluk darbeyi meþrulaþtýracak tavýrlar sergilemiþtir. Örneðin Adnan Menderes ve bakanlarý asýlýrken ülkede orta çaplý bir protesto gösterisi bile yapýlmamýþtýr. 12 Eylül adeta elini kolunu sallayarak gelmiþtir. Siyasiler zaman zaman birbirlerini, sanki darbe normal bir þeymiþ gibi, “aman böyle yapmayalým, askerlere davetiye çýkarmayalým” diye uyarmýþlardýr. Bu anlayýþ nedeniyledir ki Türkiye yakýn bir zamana kadar yarý-militarist, yarý-demokrat bir karma yönetimile yönetilmiþtir.

 

Darbelere boyun eðen siyasi kültür rahmetli Turgut Özal sayesinde çözülmeye baþladý. Yükselen Anadolu sermayesi, dýþa açýlan ve liberalleþen Türkiye bir yandan darbecilerin tahayyül edebilecekleri sýnýrlarýn çok ötesine geçmiþtir, diðer taraftan da ‘hayýr’ demeyi öðrenmeye baþladý. Ýþte bu tohumlar 28 Þubat sürecinde kýsmen de olsa boy atmaya çalýþtý. Bazen cýlýz da kalsa 28 Þubat döneminde zorba darbecilere karþý hiç de gözardý edilemeyecek bir muhalefet oluþtu. Bazý cesur insanlar hakareti, hatta öldürülmeyi bile göze alarak o dönemde doðrularý tüm topluma haykýrabildiler.

Türkiye’nin darbelere direnme tarihinde altýn sayfalar ise 2002’den sonra baþlamýþtýr. Bunda siyasi otoritenin her seçimde aldýðý artan yüksek oy oranlarýnýn etkisi elbette büyüktür. AK Parti tek baþýna iktidar olmanýn verdiði güç ile kendisine verilen yetkiyi güçlü bir þekilde savunabilmiþtir. Ýkinci olarak kolluk güçlerinde ve yargýdaki kýsmi düzelmeler siyasetin elini rahatlatmýþtýr. Ve elbette en az bunlar kadar önemli bir unsur da cesur ve dirayetli siyasetçilerdir. Mesela 27 Nisan Muhtýrasý’nda siyaset bu kez þapkasýný alýp alaný terk etmemiþtir. Ayný þekilde bu ülkenin baþbakanýna geçmiþ yýllarda olduðu gibi yine bazý dayatmalar yapýlmak istendiði zaman bu ülkenin baþbakaný geçmiþ yýllardan farklý olarak askerlere bu konularý konuþma fýrsatýný dahi vermemiþtir.

***

 

Geldiðimiz noktada ardý arkasý kesilmeyen darbe giriþimleri durdurulmuþ, hatta yargýya taþýnmýþtýr. 12 Eylül ve 28 Þubat da artýk baðýmsýz mahkemelerin konusudur. Kanaatim odur ki 27 Mayýs da mutlaka ama mutlaka yargýlanmalý ve suçlular tarih önünde kýnanmalýdýr.

Yapýlanlar takdire þayan. Ancak yeterli deðil. Darbelere direnme kültürünü inþa edebilmemiz için en az 3 alanda çalýþmalarýn arttýrýlmasý gerekiyor: Ýlk olarak militarizmle mücadele ve demokratik anlayýþ ilkokuldan itibaren okullarýn müfredatýna mutlaka girmelidir. Ýkinci olarak yasalarýmýzda darbecilik daha net bir þekilde tanýmlanýp, darbeye hazýrlýk da dâhil darbe suçlarý en aðýr þekilde cezalandýrýlmalýdýr. Son olarak siyasette ve bürokraside militarizme karþý güçlü bir anlayýþý yerleþtirecek eðitim ve yapýlanma gerçekleþtirilmelidir.

 

Kýsacasý darbelerle mücadele tesadüflere býrakýlamaz. “Bu devirde darbe olmaz” da denemez. Gelecekte yeni bir darbe istemiyorsak demokrasi kültürünün öðrenilmesi kadar, militarizmle mücadelenin öðrenilmesi, örgütlenmesi ve bir kültür haline gelmesi de ayný derecede önemlidir.