Darısı başımıza

Amerika ilginç bir ülke. Kötü niyetli politikacılar, kendine-özel gündemi olan medya, insanları orada da kandırıyor; ama sonradan ağır bedeller ödüyorlar. Aldanmayan politikacılar, gerçeği aramaktan çekinmeyen dürüst gazeteciler ödetiyor onlara bedeli...

‘Fırsatçı’mı arıyorsunuz? ABD’de de gırla öyleleri... Irak’ta IŞİD’in dengeyi değiştirmesi, ABD’de, savaşkan Neo-Çılgınlar’ın yeniden görünmelerine yol açtı; fakat, kafalarını çıkartır çıkartmaz, hem dürüst politikacılardan hem de gerçeği eğip bükmeyen gazetecilerden ağızlarının payını aldılar...

Bizde olmayan bu işte... 1 Mart (2003) tezkeresi öncesi ve sonrasında ülkeyi aldatan pek çok gazeteci hâlâ köşeleri ve ekranları işgal ediyor bizde; oysa ABD’deki benzerleri insan içine çıkamaz hale geldiler, isimlerini kimse hatırlamasın diye dua ediyorlar...

Edward Snowden ismini herhalde biliyorsunuzdur: CIA adına çalışırken ‘çok gizli’ belgelerle birlikte ortadan kaybolan, belgeler dünya basınına düştükçe sayesinde pek çok gerçeği öğrendiğimiz genç... Onun son ifşaatı 11 Eylül (2001) uğursuz eylemleriyle ilgiliydi. Bir Amerikan TV kanalının (NBC) ana haber sunucusu karşısına Moskova’da oturdu Snowden ve tam dört saat boyunca ABD’nin anayasaya ve yasalara aykırı istihbarat faaliyetlerini anlattı. NBC o uzun görüşmeden bir saatlik bir program yaptı...

NBC’nin Amerikalı izleyicilere sunmadığı bölümlerde yer alıyordu 11 Eylül’le ilgili ifşaat... Elindeki belgelere göre, Amerikan topraklarında kanlı bir eylem planlandığından Washington yönetiminin haberi olduğunu, ama önlemek için kılını bile kıpırdatmadığını açıkladı Snowden...

‘11 Eylül: O Kader Sabahı’adlı kitabımda (Timaş Yayınları) toplanan döneme ait Kulis’lerde sıcağı sıcağına yaptığım tespiti doğruluyor bu istihbari bilgi...

Bushve ekibi tabii Dick Cheney de Irak’ta kitle imha silâhı (KİS) bulunmadığını da, Saddam Hüseyin’in el-Kaide ve Üsame bin Laden’le herhangi bir ilişkisi olmadığını da biliyordu. Sadece Amerikalılara değil bütün dünyaya yalan söylediler ve kandırdılar. Bir tek Türkiye’yi kandıramadılar... TBMM 1 Mart tezkeresini reddederek sahtekârların suratına tokat indirdi.

CIA Irak’ın elinde KİS bulunmadığını biliyordu. Irak’ın KİS projesinin başındayken Batı’ya sığınan Hussein Kamel, ellerindeki bütün kimyasal ve biyolojik silâhları Saddam’ın imha ettirdiğini 1995 yılı ağustos ayında BM denetçilerine söylemişti çünkü...

Medya yardımıyla yaydığı yalanlarla Irak’a girdi ABD ve sonrasını biliyoruz... Dünyanın başına büyük belâlar açtılar... 2003 öncesinde el-Kaide Irak’a adım atamıyordu, şimdi hem kendi ismiyle hem IŞİD ve en-Nusra olarak büyük kentleri yönetimi altına alıyor...

ABD sayesinde... Bush ve Cheney sayesinde... New York Times gibi gazeteler ve Judith Miller gibi gazeteci kılıklı propagandacılar sayesinde...

TBMM tarafından reddedilen 1 Mart tezkeresi öncesinde Türkiye’yi de yalanlara boğan gazeteler ve gazeteciler olmuştu, hatırlayın: Hürriyet manşetinden “Başbakan Washington’u aradığında telefon meşgul sesi verecek” anlamına gelen manşetler atıyor, CNN-Türk’e savaşkan Paul Wolfowitz’i konuk eden gazeteciler, muhataplarının “Bunun intikamı alınacak” anlamına gelen sözlerini hiç sorgulamadan bizlere yansıtıyorlardı...

Judith Miller artık ortalıkta görünmüyor; NYT hem itibar, hem de okur kaybetti...

Geçen gün, Dick Cheney yeniden ortaya çıktı ve Wall Street Journal gazetesine, izlediği fazla atılgan olmayan politikalar sebebiyle Barack Obama’yı eleştiren bir yazı yazdı. Amerikan saldırganlığının borazanı Fox-TV’nin kadın sunucusu bile dayanamadı ve Cheney’i, hem de yüzüne karşı, yalancılıkla itham etti.

Senatör Harry Reid, Cheney’in yanlış tarafında bulunmak tarihin doğru tarafında bulunmak demektir” dedikten sonra, “Irak savaşının mimarlarından işitmek istediğim tek şey özür sözcükleridir” diye de ekledi.

Paul Wolfowitz’in de lâfları ağzına tıkandı televizyona çıkmaya kalkışınca. İtibarlı bir gazeteci savaşa karşı çıkmıştı “Ne işi var televizyonda bu herifin; onun ve diğer savaş çığırtkanlarının, Bill Kristol’un, Charles Krauthammer’in, Robert Kagan ve ötekilerin Irak’ta başımıza açtıkları pisliklerden sonra söz söylemeye hakları yok” diye yazdı.

Cesur olma zamanı...