Darısı kimin başına? 

Metin Akpınar ve Müjdat Gezen. Onların bilumum şürekâsı… 

Utanmazlık, namertlik, iki yüzlülük şurada ki; kamplaştırıyorlar ama kendilerinden olmayanları “siz kamplaştırıyorsunuz” diye suçluyorlar. Hemen bir koro teşkil ediyorlar, koro şefi de CHP oluyor. 

Arkalarına HDP de katılıyor, Meral Akşener de… 

Öyle iki yüzlüler ki; planlı, organizeli, bir tahrik, provokasyon yapıyorlar ama hemen sanatçının kıymetinden, öneminden, dokunulmazlığından dem vurup, “fikir ve ifade hürriyeti var, ne zaman tahammül edeceksiniz” diye bizi suçluyorlar. Erdoğan düşmanlığı ile yanıp tutuşuyorlar, kin ve nefret kusuyorlar ama “eleştiri de mi yapmayalım” diye karşımıza geçip sırıtıyorlar. 

Öyle namertler ki, tepki verince sözlerinin arkasında duramıyor,  Müjdat Gezen olanı; 

“Ben tiyatrocuyum, mizah olsun diye söyledim” diyor. 

Metin Akpınar olanı; 

“Konuşmam ne yazık ki çok yanlış anlaşılmış, farklı şekilde yansıtılmış ve sanki Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı hedef alınmış gibi bir algı yaratılmak istenmiş.” diyor. 

Milletin aklıyla alay ediyorlar. Yanlış anlaşılmış, yanlış aksettirilmiş. 

Neyi yanlış anlamışız: 

“Ulaşamazsak, her faşizmin olduğu gibi, karşılaştığı gibi belki liderinin ayağından asarlar, belki mahzenlerde zehirlenerek ölür, belki adı geçen başka liderlerin yaşadığı gibi kötü sonlar yaşayabilir…” 

1945’te İtalya’da faşist Mussolini’nin ayaklarından asıldığından bahsediyorsun. Türkiye’de konuşuyorsun. CHP’nin kanalında konuşuyorsun. Uğur Dündar dolduruşa getirmiş, savuruyorsun. Karşındakiler coşuyor; “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağırıyorlar ve sen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kastetmemiş oluyorsun… Öyle mi? 

Neyi yanlış anlamışız: 

“Atatürk dışında kim Rusya’ya döndüyse iktidardan gitti, onu da söyleyeyim. Adnan Menderes bir ay sonra randevu almıştı, ihtilal oldu. Süleyman Demirel aynı şekilde Kuzey’e döndüğü zaman ihtilal oldu. Bakalım darısı kimin başına…” 

Darısı kimin başına dediğinde niye gülüşmeler, alkışlar oluyor? Çünkü o salondakilerin hepsi, “darısı Erdoğan’ın başına” dediğini anlıyorlar. 

Onlar doğru anladığı halde koskoca millet yanlış anlıyor, öyle mi? 

Sizlerin hastalıklı bir zihniyetiniz var. Siz vesayet zihniyetinin borazanlarısınız. 

Demokrasi derken, milletin evladı Menderes’in idamını hatırlatıyorsunuz. 

Siz tek parti devrinin faşizmini özlüyorsunuz. Siz seçimle işbaşına gelmekten umudunuzu kestiğiniz için “demokrasi sandık demek değil” diye zırvalıyorsunuz. 

Siz bu ülkenin asıl sahibi gibi davranıyor, kendinizi millete vasi görüyorsunuz. Onun için hep haklısınız. 

Sizler darbe heveslisi, darbe davetçisi, diktatör goygoycusunuz. Ve bir gün pişmanlık duymadınız. 

Kendinizi bir gün eleştirmediniz. 

Kılıçdaroğlu’nun FETÖ ile iş tutmasıyla, bir CHP Genel Başkanının 37 yıl aradan sonra ABD’ye gidip FETÖ’cülerle hemhal olmasıyla bir defa olsun yüzleşmediniz. 

Geziyi desteklediniz, 17/25 Aralık’ta etekleriniz zil çaldı. MİT tırları ihanetine alkış tuttunuz. Can Dündar, Cumhuriyet gazetesi Türkiye’yi dışarıya jurnalledi sizin yağlarınız eridi… 

Kin ve nefret dolusunuz. Eleştirmiyor, Erdoğan düşmanlığı yapıyorsunuz. Emin Çölaşan gibi adamlarınız açık açık “Oylarımızı PKK’nın partisine verelim de şu Erdoğan gitsin. Şimdi Cemaati destekleme zamanı” diye yazdı. Birinizden tek bir eleştiri geldi mi? 

Müslümanlığınızın ölçüsü de kendiniz değilsiniz. “Benim de annem başörtülü” demenin ötesinde lafınız, böbürlenmeniz yok… 

Millet uyandı. Bedel ödetiyor. 

Kahraman Mehmetçik Fırat’ın doğusuna giderken Milli Savunma Bakanı’na hücum etmenin bedelini de ödeyeceksiniz. 

Darısı başınıza…