Davutoğlu Diyarbakır’dan aday olsun!

7 Haziran’da sandıktan yüzde 41’le çıkmasına rağmen 13 yıldır elinde tuttuğu tek başına iktidar imkanını kaybeden AK Parti, halihazırda iktidara en yakın parti. Yüzde 9’luk kaybın sebebini anlama ve geri kazanma zorunluluğu var elbette ama asıl yüzde 41’in neden kendisinde sebat ettiğini iyi değerlendirmek ve kıymet bilmek zorunda.

Yüzde 9’un yüzde 41’den daha değerli olduğu yönündeki değerlendirmelere ihtiyatla yaklaşılmalı o yüzden. 13 yıldır oylarıyla, emekleriyle, dualarıyla onu ayakta tutan ve Türkiye’nin omurgasını oluşturan geniş toplum kesimlerini endişeye sevk etmek, beklentileri boşa çıkarmak gibi bir lüksü yok AK Parti’nin. İhtiyacı olan son şeydir fitne fücur, ego kibir. Dolayısıyla Türkiye için dilenen şeyin önce AK Parti için gerekli olduğunu görmek gerekir.

Ama asıl dikkat çekmek istediğim nokta “Kürtler”.

Malum, 7 Haziran’da AK Parti bölgede dramatik bir oy kaybı yaşadı. Bölgede iki partiden biriyken, çözüm sürecini başlatıp yürütmüş ve iki buçuk yıl boyunca Türkiye’ye şehitlerin cenazelerin gelmediği bir huzur fotoğrafı sunmuşken, Kürtlerin ve Kürtçenin üzerindeki yasakları, engelleri bir bir kaldırmış, hak ve özgürlükler alanında demokrasi tarihimizdeki en büyük adımlara imza atmışken, ne olmuştur da Kürtler, AK Parti’den aniden uzaklaşmıştır? 

AK Parti Kürtlere ne yapmıştır?

Bu sorunun net bir cevabı yok. Henüz kendinden emin olarak cevaplayanı da görmedim.

Ama şunu gördüm: AK Parti Kürtler mevzuunda da, en az destek aldığı gençler ve muhalifler mevzuunda da, bu toplum kesimlerinin kendilerini en rahat biçimde ifade edebilecekleri hatta bunu onlara sağlayan siyasi partiyi hedef seçebilecekleri genişlikte bir özgürlük ve konfor alanı sağladı-sağlıyor. Ama bunu yaparken göze aldığı riskleri, verdiği emekleri, ödediği bedelleri henüz tam olarak atlatıp rahatlayamadığı için ve bu süreçte desteğe, hiç değilse “bir kuru teşekküre” ihtiyaç duyarken yalnız bırakılmanın ve hatta hedef alınmanın kırgınlığını ve kızgınlığını yaşıyor.

Bu duygu sadece parti kurmaylarında ve teşkilatlarında değil tabanda da var.

AK Parti’nin ve kurucu lideri Erdoğan’ın alameti farikası kuşkusuz toplumla kurduğu, kurabildiği duygudaşlığı. Duygudaşlığın zamanla duygusallığa evrildiği bir süreç yaşadık. Unutmayalım ki partiler canlı organizmalardır ve bu tür hallerde, tıpkı insani ilişkilerde olduğu gibi, tarafların birbirinin halince hallenmesi beklenir. Yoksa duygusal yıkım ayrılık getirir.

AK Parti kongresi ve MKYK-MYK listesi günlerdir mesajlar, meseleler değil isimler üzerinden değerlendiriliyor. Bu bir hata. Liste nasıl olursa olsun bu partinin siyaseten ve ahlaken yerine getirmesi gereken sorumlulukları var. En acil mesele de Kürtler.

Kürtlerin siyasi temsilinin kanla doldurulmuş hendeklere indirgendiği bir dönemde neden AK Parti’nin yetkili organlarında yeterince Kürt temsilci yok? Olsa iyi olmaz mıydı?

AK Parti genel başkanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu adaylığını Diyarbakır’dan koysa, eli ayağı, gözü kulağı bundan böyle hep orada olsa ve yüreği Kürtlerin yüreğiyle bir atsa güzel olmaz mı? PKK’ya, şiddete başından beri mesafe koymuş ama kendini yalnız ve savunmasız hisseden Kürtlerin böylece Türkiye’ye, ortak geleceğimize inancı artmaz mı?

Aynı dikkatin rikkatin milletvekili listelerinde de gösterilmesi halinde, HDP’nin oylarına güvenip kan akıtan ve özerklik ilan ederek bölgeyi Türkiye’den koparmanın hesabını yapan PKK’nın beli siyaseten kırılır.

AK Parti’nin değil ama Türkiye’nin geleceği buna bağlı. 7 Haziran’da net olarak gördük ki, AK Parti’nin bölgede kaybetmesi demek, Türkiye’nin bölgeyi kaybetmesi demek çünkü.