Beril DEDEOĞLU
Beril DEDEOĞLU
bdedeoglu@stargazete.com
Tüm Yazıları

DEAŞ: Dengeleri değiştirmenin en işlevsel aracı

Son dönemlerde DEAŞ’ın gerçekleştirdiği eylemler, sadece Suriye’de değil dünya genelindeki güç dengelerinin değişmeye başladığına işaret ediyor.

Muhtemelen DEAŞ içinde beri her milletten insan yer alıyordur. Bununla birlikte, başlangıçta teröristlerin kimlikleri ile örgütün kendisine biçtiği rol birleşince, DEAŞ bir Ortadoğu yapılanması olarak değerlendirilmiş, Sünni ve Arap tarifi içine yerleştirilmişti. Böylece DEAŞ, El-Kaide gibi tüm dünyanın mücadele etmesi, ancak bu mücadeleyi Ortadoğu’da sürdürmesi gereken bir yapı olarak karşımıza çıkmıştı.

Seçtiği hedefler ile insanlık dışı cinayetlerini basın yoluyla dünyaya yayan DEAŞ, adeta sistemin tüm güçlerini, ama öncelikle batılı güçleri Suriye’ye müdahaleye davet etmişti.

DEAŞ’ın batı ülkelerini harekete geçirme amacında gibi gözüken davetine ise ilk icabet eden İran, ardından da Rusya olmuştu; dolayısıyla DEAŞ beklediği değil, beklemediği yabancıyla karşı karşıya kalmıştı.

Ardından, DEAŞ’ın Avrupalı katılımcıları öne çıktı; artan göç baskısı ve Avrupa ülkelerinde yaşanan eylemlerle, yapı Ortadoğulu olmaktan hafifçe sıyrıldı.

Avrupa’yı dışarıda tutmak

DEAŞ, Avrupa’nın sarsılan dokusunu, sistem dışına itilmiş toplumsal kesimlerin nasıl savrulabileceğini, Avrupalı gençlerin gelecekten umutsuzluğunu açığa çıkardı.

Dolayısıyla DEAŞ, ikinci evresinde Avrupa’nın zaaflarının ortaya dökülmesine neden oldu. Bu zaaflar, “yabancı düşmanlığı”nın ne kadar içkin olduğu ve “öteki” karşısında giderek daha muhafazakar eğilimlerin yükselmesi şeklinde ifade buldu.

DEAŞ tarafından hem fiili hem de sosyolojik saldırıya uğrayan Avrupa, mücadeleye yeniden davet edilmiş gibi gözükse de, Avrupa geri çekilmeyi tercih etti. Zira Avrupa yakın tarihinde olduğu gibi, her risk olasılığında bakışlarını ABD’ye çevirmişti.

Obama ABD’si ise Ukrayna krizinde olduğu gibi, bu konuda da müttefiklerini değil, başkalarını desteklemeyi tercih etti. Dolayısıyla DEAŞ, bir anlamda ABD ile kara Avrupası arasındaki anlaşmazlıkların açığa çıkmasına, Avrupa projesine inancın zayıflamasına ve Trump gibi liderlerin iktidarlara taşınmasına zemin yarattı.

ABD’yi içeri çağırmak

Avrupa’nın oyun dışında kalmasını pekiştiren DEAŞ eylemlerinin üçüncü aşaması ise yeni yıldaki İstanbul eylemiyle başladı ve DEAŞ’ın kimliği, eylemci teröristlerin pasaportları nedeniyle Orta Asyalı olmaya başladı.

Bu durum, DEAŞ’ın Suriye-Irak hattından çıkması halinde, nerede yapılanacağının işareti olarak görülse de, esas olarak Rusya’ya yönelik bir mesaj içerdi. Mesaj, Rusya’ya DEAŞ’ı Suriye’de kovalama bahanesiyle bölgeye yerleşmek yerine, “kendi bölgesi” ne dikkat etmesi gerektiğini söylüyordu.

Rusya’nın fazla ileri gittiğini ima eden bu durumdan sonra, tam olarak kimin bıraktığını bilemediğimiz bir kimyasal bomba yoluyla ABD doğrudan Suriye’ye müdahale etti; DEAŞ’ın başaramadığı davet, Esad’a kısmet oldu.

İnsanlık adına bir müdahale gibi gözükse de aslında ABD müdahalesi Rusya’nın tek başına bölge dinamiklerini denetleme hevesine karşı çıkışı olarak değerlendirilebilir.

Müdahale, belki Trump’ın “Rusya karşıtı” gözükme ihtiyacından da kaynaklanmış olabilir. Ancak görünen o ki, Rusya-ABD arasında bir uzlaşma varsa, bu artık bir “rakip olma” uzlaşısı. ABD müdahalesinin ardından DEAŞ Mısır’da eylem yapıp boşuna Hıristiyanları hedef almamış gibi gözüküyor. Sisi ile ABD’yi daha da yakınlaştıran bu eylem, aynı zamanda ABD’nin Suriye müdahalesini “meşru” kılmaya hizmet etti; DEAŞ’ın Orta Asya’laşmasına rağmen hala Ortadoğulu olduğunu hatırlattı ve tabi anti-DEAŞ koalisyon ortaklarının kimler olabileceğinin işaretlerini sundu.