Deðiþim, Tasfiye ve Ýnþa

Türkiye’nin son 10 yýlýný, hangi baþlýk altýnda anlatmaya baþlasak, olup bitenideðiþim/tasfiye ve inþa zincirinde ele almak gerekiyor. Soðuk Savaþ uykusundan geç uyanan bir ülkede, geçmiþin kalýplarýný, algýlama biçimlerini deðiþtirmek ya da daha keskin bir ifadeyle söylersek, tasfiye etmek, neresinden bakarsanýz bakýn ciddi riskler taþýyan bir süreçti.

Þimdi, önümüzde daha zor, sabýr gerektiren ve sonuçlarýný uzun vadede görebileceðimiz bir dönem var. Tasfiye eden güç, ayný zamanda, en azýndan zihinsel anlamda bir ‘inþa’ faaliyeti yürütmemiþse, kuþkusuz çok daha fazla zorlanacak.

27 Mayýs 1960 darbesi, siyaseti devre dýþý býrakmanýn çok ötesinde sonuçlar ortaya çýkardý. Sistemin tüm kodlarýný alt üst ederek, o güne kadar en azýndan imparatorluk mirasý üzerinden devam eden bazý dengeleri doðrudan hedef aldý. Sonuçta 1923’le birlikte tercih edilen deðer yýkýcý anlayýþ; 1960’da, tarihle, coðrafyayla ve deðerlerle olan ayrýþmayý, devlet katýnda meþru sayan bir zemine oturdu.

27 Mayýs’ýn sonuçlarýný uzun uzun anlatmaya yerim yok. Yüksek bürokrasinin, yani ordu ve yargýnýn, Ýstanbul sermayesi ve medyasýný yanýna alarak gerçekleþtirdiði bu tahribatýn etkileri hala devam ediyor.

***

Peki nerede? Uzaklarda aramaya gerek yok. Tam da bu zeminde ve karanlýk koridorda, Türk Baasçýlýðý olarak adlandýrdýðým zihniyet, Türkiye’nin tarih sahnesine çýkýþýndan duyduðu rahatsýzlýðý, hem de arsýzca ortaya koyuyor.

Kuþkunuz olmasýn; bu anlayýþýn sözgelimi Türkiye’nin Suriye politikasýndan duyduðu rahatsýzlýk, 27 Mayýs’la elde ettikleri güç ve pozisyonu kaybetmekten kaynaklanýyor.

Cumhuriyeti kuranlarýn temkinli kopuþ hamlesi ve ulus devlet modeli denilen deli gömleði, önce Ýnönü döneminin zorbalýklarýyla, ardýndan 1960 darbesiyle ‘devlet’leþti. O nedenle, 1923’ü Milli Þef döneminden, onu da 27 Mayýs’tan ayrý düþünemeyiz.

Ýþte deðiþim/tasfiye ve inþa olarak adlandýrdýðýmýz süreç, böyle bir geçmiþle hesaplaþmanýn ifadesi ayný zamanda.

***

Geriye dönüþ yok. Baþka bir ifadeyle Türkiye, siyasi sýnýrlarýndan çýkýp doðal sýnýrlarýnda faaliyet gösterdiði için kimseye özür filan borçlu deðil. Bu haritayý çizen, sorunlarý derinleþtirip bin türlü fay hattý üzerine hesap yapan ve hala onlar üzerinden tezgah peþinde olan da Türkiye deðil.

Eksiklikler, yanlýþlar, hesap hatalarý olabilir. Ancak Türkiye doðru yerde duruyor, dünyanýn gidiþatýný, bölgesinin dinamiklerini doðru okuyor ve bunlardan geri adým atmasý için de bir neden yok.

Suriye politikasý, Türkiye’nin kendi geçmiþiyle hesaplaþmasýnýn tutarlý bir parçasý. Darbe üstüne darbeyle, katliamla, zulümle ve baskýyla devam eden bir rejimi, milyonlarca insanýn baþýna bela eden Türkiye deðil. Bugünkü iktidar

yapýsýyla, ondan daha önemlisi toplumsal dinamikleriyle; ne Suriye’de, ne de baþka bir ülkede baskýcý rejimleri desteklemesi ya da onlara arka çýkmasý da sözkonusu olabilir.

Tek ve belki de en önemli sorun, tasfiyenin ardýndan nasýl bir inþa faaliyeti yürüteceðimiz konusunda yaþadýðýmýz týkanýklýk ve boþluk. Türkiye’de siyaset, siyasi merkez ve toplamda devlet aklýnýn yeniden inþasý, ayný zamanda sýnýrlarýn da yeniden çizilmesi anlamýna geliyor. Elbette siyasi sýnýrlarýn deðiþmesinden söz etmiyorum, açýkçasý deðiþse de umurumda deðil.

Doðal sýnýrlarýnda hareket eden, nüfuzunu artýran ve buralarda kendisiyle ortak bir gelecek arayan herkese kapýsýný açýk tutan bir Türkiye. Yeni Türkiye’nin özeti bu ve hepimizin bu hamlenin baþarýsý için daha fazla çaba göstermesi gerekiyor.