Deðiþimin sancýlarý ve AK Parti-2

Suya düþme ihtimali olmadan, suya düþmekten kurtulma umudunu diri tutmak pek mantýklý deðildir; içi boþ bir duygulaným olarak hafýzamýzda kalýr, buna mahkûmdur; çünkü ciddiye alýnabilir bir nedene dayanmýyordur. Buna göre umut, dokunsan kýrýlacak bir kamýþ, arkadaþlýðý hoþa giden kötü bir rehber ya da besin deðeri düþük ama lezzetli bir sos gibidir. Ama gerçek umut bir inanç gibidir. Daha önce de defalarca bu köþede yazdýðým gibi her inanç evvel emirde bir güven meselesidir. Dolayýsýyla bir tür yardýmseverlik ve fedakârlýk gerektirir. Ötekinin, parmaklarýnýn arasýndan kayýp gitmemize izin vermeyeceðine duyduðumuz sarsýlmaz inançtýr ve umudun temelini, ötekinden vazgeçmeyeceðimize duyduðumuz güven oluþturur. Ne onun bizden vazgeçeceðine inanýrýz, ne de biz ondan vazgeçmeyi düþünürüz.

Hiçbir þeyin kötümserlik kadar gerçekdýþý olmadýðý zamanlar varsa da, umudu olanlar, fikirleri konusunda umutsuz olanlara nazaran daha ýlýmlý olma eðilimindedirler. Ýþte ben de bu ýlýmlý olma eðilimi taþýyan AK Parti gönüldaþlarýndan biriyim. Sýrf bu nedenle her zaman AK Parti’nin deðiþim ihtiyacýný destekledim ve deðiþim talebinin oluþturduðu heyecan dalgasýndan maksimum düzeyde etkilendim.

Ama belki de ilk kez deðiþimin sancýsý olarak tarif ettiðim bu yeni durum karþýsýnda, heyecandan çok kaygýlý bir ruh haliyle baþ baþayým. 90 yýl denendikten sonra, bizzat AK Parti tarafýndan siyasi rejimi 16 Nisan’da deðiþtirilen Atatürkçülüðe dönüþ, zihnimde umut yerine endiþe zillerinin çalmasýna sebep oluyor.

Kürtleri ve dindar Müslümanlarý 1923’de siyasetin merkezinden uzaklaþtýran Atatürk ve onun mirasçýsý Kemalizm’e el uzatýp, onu bizzat dindar Müslümanlarýn aracýlýðý ile tekrar siyasetin merkezine taþýmak komik bir ironi olsa gerek.

Benim çok merak ettiðim kimi sorularým var; söz gelimi dindar Müslümanlar ile Atatürkçü Kemalist rejim arasýndaki çeliþkiler yok mu oldu? Söz konusu çeliþkiler artýk uzlaþýlabilir boyuta mý geldi? Ayný soruyu bir Kürt olarak da soruyorum. Kürtler ve Atatürkçü Kemalist rejim arasýnda var olan o tarihsel ihtilaflar buharlaþtý mý? Bu sorularýn sosyolojik, siyasi ve kültürel yanýtlarýný açýkça ortaya koymadan, sanki Dindar Müslümanlar ve Kürtlerin de rýzasý varmýþ gibi, yeniden Atatürkçü bir kültürel/siyasi atmosfer yaratmak kimin iþine yarar?

Ayrýca 16 Nisan 2016’da kabul edilen "Cumhurbaþkanlýðý sistemini", bir siyasi ve idari rejim olarak hangi siyasi saiklerle, hangi Atatürkçülerle paylaþmak lazým geliyor? Özellikle 1960 yýlýndan sonra açýkça darbeci bir dominant karakter kazanan Kemalizm, bu büyük uzlaþmanýn neresinde duruyor?

Hiç kimse kusura bakmasýn; basit ve naif bir soru soruyorum; Dindar Müslümanlar Atatürkçülük mirasýnýn hangi ideolojik/politik dayanaklarýndan istifade edecekler? Eðer Atatürkçülüðü siyasal hayatýmýzýn köþe baþlarýndan biri haline getirirsek, onun uygulamalarýndan da faydalanacaðýmýz, en azýndan ilham alacaðýmýz varsayýmýný da kabul etmiþ olmaz mýyýz?

Ýktisaden Atatürkçü karma ekonomi politiði aþmýþ ve geride býrakmýþ bir ülkeye onu model olarak sunamayacaðýmýz açýk. Siyaseten onun inþa ettiði idari rejimi de cumhurbaþkanlýðý sistemi ile geride býraktýðýmýz, tarihe çoktan kayýt olarak geçti.

Biri bana bu sorularýn yanýtlarýný acilen versin lütfen.