Sadece bizde değil, dünya çapında ve sayıları hiç de az olmayan ‘komplo senaryosu yazarları’na yeni bir iş çıktı; yazık, yeniden yorulacaklar.
Yine boşa kürek çekerler mi- çekmezler mi; o ayrı..
Piyasada 20-30 yıl öncelerde yayınlanmış bir takım kitaplardan ‘Coronavirus’ yazısının daire içine alıp sosyal medyada tedavüle sokulan yığınla paylaşımlar..
Ve arkasından da yorumlar..
‘Aaaa… Gördünüz mü, kendi karşısına büyük bir rakip olarak çıkacağından korktuğu için, Amerika bu virüsü özel olarak üretti ve Çin ile İran’a musallat etti...’
Sonra n’oldu?
Bu virüs, ‘bumerang’ gibi dönüp Amerika’yı mı vurdu?
‘Hayır’ denilebilir mi?
Haydiii, yeni komplo senaryoları..
Ama, Çin, 1,5 milyarlık nüfusundan 4 000 kadar kayıp verdi. Amerika ise 330 milyonluk nüfusundan, son 3 hafta içinde verdiği kayıplar 20 bine dayandı.. Avrupa da yanıyor.. Nüfusları 60 ilâ 80 milyon arasında değişen İtalya 18 bin, İspanya 15 bin, Fransa 10 bin, İngiltere 5 bin, Almanya 3 bin kayıp eşiğindeler..
Maşaallah, TRT başta olmak üzere, hemen bütün ekranlarda son 1 aydır, kendisine yer bulamayan uzmanlarımız kalmamıştır, herhalde..
Halk bu proğramlardan, herhalde, en başta da, ‘Hiçbir kesin bilgiye sahib olamama’yı öğrenmiştir.
Bir yerde deprem olunca saatlerce değil, günlerce, ‘Bu konuda konuşmadık kimse kaldı mı daha?’ dercesine, deprem uzmanları ekranlarda arz-ı endam ederler ve dudaklarından, ‘filan yerde büyük bir fay kırılması olacaktır..’ gibi korkutucu lafları sökün eder ya; bu konuda da durum aynı..
Hani, falcı kadın, sıla hasreti içinde olan askere seslenir:
‘-Asker oğlum, gel falına bakayım!’
-Bak be anacığım..
-Ver bir beşlik..
-Buyur anacığım...
-Asker oğlum, sana üç zamanda ulaşacak bir haber var.. Üç günde mi desem, üç haftada mı desem, üç ayda mı desem.. Öğrenmek ister misin?..
-Tabiî, anacağım..
-Ver öyleyse bir beşlik daha..
-Buyur anacığım..
-Oğlum sana 3 kişiden bir haber var.. Arkadaşından mı, desem, annen-babandan mı desem, yavuklundan mı desem.. Öğrenmek ister misin?’
-Elbette isterim..
-Öyleyse asker oğlum, bir 5’lik daha at..’
-Buyur anacığım..
Derken, bu oyunu seyreden birisi gelir, askerin kulağına fısıldar:
-Evlâdım, bunlar boş ve yalan.. Senin paracıklarını çekiyor..
Asker, çok huzurlu ve kendinden emin bir edâ içindedir:
-Sen işine bak, bey amca.. Ben de biliyorum amma, memleketten haber veriyor ya, sen ona bak!.’
Şu ekranlarda saatlerce anlatılan ve kafa karıştırmaktan öteye bir faydası da olmayan bu proğramlar da bu noktaya doğru sürükleniyor.. Sanılmasın ki, halk bu ‘bilimsel’ izahlardan çok faydalanıyor, hayır!. Hele de uzmanların birbiriyle çelişen iddialarıyla ortaya çıkan traji-komik bir tablodan başka ne ki? Bir de ‘sirayet / bulaşma’ yerine ‘contamination’, ‘tecrid’ yerine ‘isolation’, ‘test cihazları’ yerine ‘kit’ gibi lafların gırla gidişi… Bir aydır, gınâ geldi..
Hani, ünlü İspanyol ressam Pablo Picasso’nun bir tablosu New York’ta sergileniyor.. San’at kritisyenleri bunda ne anlatılmak istendiğini anlayamamışlardır.
Ve birgün Picasso New York’a gider ve o tablonun sergilendiği sanat galerisine götürülür. Bu tablosunda neyi anlatmak istediği kendisine sorulur..
Picasso, tabloya şöyle bir bakar..
-Önce şu tabloyu düzeltin, ters asmışsınız..’ der..
Tablo düzeltilir. Böylece de bütün değerlendirmelerin üzerine bir ibtal çizgisi çekmiş olur..
-Pekiy üstad, siz ne anlatıyorsunuz bu tabloda?..
-Ben de bilmiyorum..(!!!)
Bu ‘corona’ meselesi de böyle..
Tamam, ciddî ve bütün dünyayı tehdit eden bir tehlike.. Ama, üzerine paranoyaya, evhama vardıracak derecede konuşmak, bir umursamazlık oluşturmaz mı, veya kitlelerin manevî dirençlerini daha bir zayıflatmaz mı?