Demokrasi, ama yaðmacýlar için!

Olup biteni anlamakta zorlanýyoruz. Çünkü hem hýzlý bir deðiþim süreci yaþanýyor, hem de yakýcý sorunlarla cesur ve sahici yüzleþmeler yapamamanýn faturasý önümüze geliyor. Biraz tarihe bakmanýn herhalde tam sýrasýdýr.

Cumhuriyete doðru giderken, imparatorluk geleneðinden esintiler taþýyan asker, bürokrat, okur yazar ve din adamlarýndan oluþan bir yapýnýn ‘kurucu etkinliði’nden söz edebiliriz. Ancak çok kýsa sürede bu kurucu yapýnýn önemli unsurlarý tasfiye edildi. O nedenle hala Birinci Meclis’in temsil gücünden, sonra ortaya çýkan yapýnýn ise giderek diktatörlüðe dönüþen karakterinden söz ediyoruz.

Nasýl oldu da Birinci Meclis’te neredeyse tüm renkleri temsil eden bir yapý, hýzla tasfiye edildi. Burada Lozan’ýn kilit bir rol oynadýðýný kýsmen biliyor, kýsmen de tahmin ediyoruz. Çünkü o masada bir yandan yeni Türkiye’nin kodlarý yazýlýrken, diðer yanda hangi kodlarýn tasfiye edileceði de þekillendi.

Birinci Meclis feshedildi, Milli Mücadele döneminin etkin unsurlarý, Ýttihatçýlardan mülhem ayak oyunlarýyla ya kýrýldý ya da köþesine çekilmeye zorlandý. Lozan, bu durumun uluslararasý düzeyde tescil edildiði zemin oldu. Artýk dünyaya ‘Türkiye’nin ‘Ýslam ve Müslümanlarla arasýna mesafe koyduðu sürece ayakta kalabileceði’ ilan edilmiþ; sýra verilen söze uygun biçimde ülkeyi dönüþtürmeye gelmiþti.

***

Sonrasý gerçekten uzun ve zorlu bir hikaye. Milletin, devlete raðmen deðerlerini ayakta tutma çabasý elbette her türlü takdirin ötesinde. Kuþkusuz neredeyse bir asrý bulan bu süreçte bir yandan ‘devlet aklý’nda, diðer yandan devlete raðmen Ýslami deðerleri ayakta tutma çabasýnda olanlarda ciddi deðiþimler yaþandýðýný da unutmamak gerekiyor. Ancak deðiþmeyen tek bir gerçek var: Ýslam’ýn ve Müslümanlarýn hedef tahtasýnda olmasý.

Farklý isimlendirmeler ve tanýmlar altýnda olsa da, cumhuriyetin/rejimin yeniden kurulmasý yönünde kuvvetli bir toplumsal irade olduðu ortada. Bu deðiþimin son 50-60 yýldýr farklý aktörler eliyle, aþaðý yukarý benzer bir çizgide devam ettiði de malum.

Ancak muhtemelen bu süreçlerden hiçbiri, son on yýlda yaþanan ve Recep Tayyip Erdoðan eliyle devam eden deðiþim kadar hýzlý ve sonuç alýcý olmadý. Erdoðan tam da bu nedenle çok güçlü ve yine ayný nedenle sýk sýk ‘tasfiye’ operasyonlarýyla karþý karþýya kalýyor.

Üç dönemdir iktidarda olan AK Parti’nin ve Erdoðan’ýn, ‘devlet aklý’nýn dönüþümünde ne kadar sahici mesafe aldýklarýný, ancak büyük sorunlar ve krizler üzerinden görmek mümkün olacak. Nitekim Kürt sorunu üzerinde gösterilen cesaretin ve alýnan riskin böyle bir dönüþümün ürünü olduðunu görmek gerekiyor.

***

Þimdi Türkiye çok daha farklý bir krizle karþý karþýya. Uluslararasý ölçekte planlandýðý artýk tüm çýplaklýðý ile ortaya çýkan operasyon, geri çekilmiþ görünse de, yakýn bir gelecekte tekrar sahnede olacaðýný þimdiden bir kenara not edelim.

Bu operasyon, yeniden þekillenen bölgede, baðýmsýz duruþu ile tepki toplayan Ankara’yý ve Erdoðan’ý cezalandýrma arayýþýdýr. Türkiye demokratik standartlarýný yükseltecek, ancak bu yükseliþini Ýslam ve Müslümanlar lehinde kullanmayacak, hele bunu siyasi sýnýrlarýný aþan bir alana asla taþýmayacaktýr.

Bize söylenen, daha doðrusu dayatýlan budur. Bir köþe yazarýndan çok, ‘köþe yaðmacýsý’ný andýranlarýn özgürlük anlayýþlarýna boyun eðmemiz, onun ötesinde bu topraklarýn deðerlerini ve onlarý yaþatan sessiz milyonlarý yok saymamýz isteniyor.

Son cümle de þu: Olup biteni ‘empati’ maskesi altýnda ‘onlarý anlamaya çalýþmalýyýz’ gibi süslü laflarla aktarýp, yaðmacýlara þirinlik yapanlara da yazýklar olsun!