Türkiye’nin demokratikleþme yürüyüþü toplumsal ve ekonomik evriminin paralelinde gerçekleþen bir süreç. Baþka türlüsü olmaz zaten. Yani toplumsal geliþmeden baðýmsýz bir demokratikleþmeden söz edilemez.
Türkiye’nin ekonomik geliþmesi ivme kaybetmiþ deðil; toplumsal geliþmesi de durmuþ, oturmuþ deðil. Öyleyse demokratik geliþmesi devam edecektir. Ama bu arada politik çekiþmenin þiddeti, harareti ve çýkardýðý toz duman da fazla azalmadan devam edecektir.
Bugünkü toplumsal ve politik gerginliklere veya özellikle siyasi söylemin “konjonktürel sertliði”ne bakýp Türkiye’nin demokratikleþme yürüyüþünden ümit kesmek yanlýþ olur. Ülkemizdeki siyasi ve toplumsal gerginlik hepimizi üzüyor ama bunun önlenemez iki sebebi olduðunu unutmamak lazým. Biri yapýsal, biri konjonktürel.
Yapýsal olan sosyal deðiþimle ilgili: Þehirleþme devam ediyor, yani tarým toplumundan sanayi toplumuna geçiþ sürüyor. Bu arada orta sýnýf büyüyor ve büyümekle kalmýyor, yeni bir karakter de kazanýyor. Zira kýrsal nüfusun þehirlere yönelmesi eski ve yeni ekonomik güçler arasýnda az çok çatýþmaya yol açýyor.
Ekonomik çatýþma kültür çatýþmasýný da besliyor. Hatta giderek toplumsal çatýþmanýn ekonomik karakterini de örten “kültürel dönüþüm” sorunu siyaseti en fazla etkileyen unsur gibi görünüyor. Aþaðý yukarý 1950’lerden bu yana kan revan yaþadýðýmýz süreç bu. Toplumsal ve dolayýsýyla siyasi gerginliðimizin yapýsal boyutunda bu var.
Yaþanan siyasi gerginliðin konjonktürel boyutunda ise önümüzdeki cumhurbaþkanlýðý seçiminin telaþý var. Bu cümleyi þimdiye kadar kaç kere yazdým bilmiyorum: Bizim ülkemizde cumhurbaþkanlýðý seçiminin olaðanüstü bir durumu var. Olaðan þartlarda atlatabildiðimiz hiçbir cumhurbaþkanlýðý seçimi olmadý bugün kadar. Taraflar için ölüm kalým savaþý haline geldi Çankaya’da kimin oturacaðýný belirleyen seçimler. (1923’den bu yana her defasýnda Türkiye’de bir “devlet krizi” yaþatan Çankaya seçimlerinin dökümünü ve analizini Prof. Hikmet Özdemir’in en son baskýsý “Atatürk’ten Günümüze Cumhurbaþkaný Seçimleri” adýyla çýkan incelemesinde bulabilirsiniz.)
2014’de yapýlacak cumhurbaþkanlýðý seçiminin de ne yazýk ki asude bir ortamda gerçekleþmeyeceði þimdiden söylenebilir. Dolayýsýyla sosyal ve politik sahalardaki gerginliðin ve taraflarý kutuplaþtýrmaya yönelik siyasi söylemin böyle bir konjonktürel boyutu da olduðunu görmek gerekir.
Ancak þunu da görmek gerekir: Ne toplumun çoðunluðu ne de ülkeyi yöneten kadrolar isteseler bile ne demokrasiden ne de demokratikleþme adýmlarýndan vazgeçebilirler. Çünkü toplumsal deðiþimin hýz kesmediði, orta sýnýfýn giderek büyüyüp güçlendiði ve birçok alanda uluslararasý aðlarla entegrasyonun vazgeçilmez sayýldýðý bir ülkede demokrasiden vazgeçilemez.
Daha spesifik bir gerekçe isterseniz, Kürt sorununu çözme iradesini gösteren bir siyasi iktidarýn bunu demokratikleþmeye sýrt dönerek yapma þansý yoktur. Tam tersine genel bir demokratikleþme süreci içinde Kürt sorununun çözümü mümkün olabilir.
(Bugünkü sürecin baþarýsý daha ziyade Öcalan’ýn ikna edilmesine dayanýyor olabilir. Ama çözümün kalýcýlýðý herhalde ancak demokratik açýlýmlarla mümkün görülüyor olmalýdýr.)
Demek ki baþka hiçbir sorunumuzun kalmadýðýný varsaysak bile sadece Kürt sorununun çözümü için dahi demokratikleþme sürecinin devamýna ihtiyaç var!
Sözgelimi ifade özgürlüðünün alanýný geniþletmeye yanaþmayan veya seçim sisteminde temsiliyeti artýrýcý düzenlemelere soðuk bakan ya da yerel yönetimlerin güçlendirilmesini arzu etmeyen bir yönetimin bütün bunlarý bir kenara býrakýp sadece Kürt taleplerine evet demesi düþünülebilir mi?
Hâsýlý kelam, ülkemizin toplumsal ve ekonomik geliþmesinde bir geriye gidiþ olmadýðý sürece demokrasinin geriye gideceðinden endiþe etmek yersiz.
Diðer yandansa sosyal ve siyasal gerginliklerin yönetilemez düzeye gelmesi halinde ülkenin de yönetilemez hale gelebileceði gerçeði ülkeyi yönetenlerin bilgisi dâhilinde olmayan bir husus olmasa gerektir.